"Aşkım! Neredesin?" diye seslendim mutfaktan. Ses gelmeyince yeniden bağırdım."Aşkım?" hala ses yoktu.
"Sözde yardım edecektin bana! Ortalarda yoksun bakıyorum da." diyerek doğradığım domatesi yarım bırakıp adımlarımı salona doğru attım."Ee burada da yok."
Bu sefer adımlarım merdivenleri buldu. Yatak odasına doğru gitmeye başladım. Kapının önüne geldiğimde sağ elime açarak içeriye girdim. Adımlarım giyinme odasına doğru yol aldığında orada da kimse yoktu.
"E burada da yok! Bahçe de mi acaba?"
Uzun beyaz elbisemin izin verdiği kadarı ile merdivenleri inmeye başladım. Bileklerimde biten elbise'ye takılmamak için ellerimle tutup bir miktar yukarıya kaldırdım. Düz beyaz, düşük omuz, göğsümün hemen altından geçirilmiş mavi çiçeklerle süslenen mavi bir kurdele olan uçuş uçuş şifon bir elbiseydi. Saçlarımı da doğal dalgalı yapmış, yine mavi gül'den olan bir taç takmıştım.
En sonunda indiğim merdivenlerden tekrar salona adımladım, ordan da bahçemizde çıkan sürgülü cam kapıya doğru gittim. Dışarıda hafif hafif esen rüzgar, sürgülü camımıza takmış olduğumuz perdeleri uçuruyordu. Bu görüntü o kadar hoş ve güzeldi kii...
Burada bir fotoğraf çekilmeyi aklıma not edip perdelerden birini elimle tutup geriye doğru çektim. Açılan manzara karşısında gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim. Aldığım nefesi geri verirken gözlerimi de açtım aynı zamanda.
Etrafa kısa bir göz atıp, çimenlere çıplak olan ayaklarımı bastım. Perdeyi de bırakıp ileriye doğru adımladım. Gözüm bahçe de olan hazırlamış olduğum yemek masasına takıldı. Sonra yine etrafa bakmaya başladım.
"Aşkım?"
Yine ses gelmeyince bu sefer arka bahçemize doğru gitmeye başladım. Bakışlarımı yerden çekip tam karşıma doğru çektiğimde gördüğüm manzara karşısında küçük çaplı bir şaşkınlık geçirmiştim. Ne diyeceğimi, ne tepki vereceğimi bilememiştim. Ellerim şaşkınlıktan açılan ağzımı bulunca hemen konuşmaya başladım.
"Alaz? Aşkım bu?"
Ve duyulan bir ses. Alaz elindeki fotoğraf makinesi ile benim şuanki şaşkın halimi karelemişti.
"Sevgilim. Gelsene" diyerek bana bir teklif sunmuştu.
Sağ tarafında olan kurulumu henüz tamamen bitmemiş olan bebek beşiğine hala aynı şaşkınlık ile bakıyordum. Hala vermiş olduğum tepkiden çıkamamış, sonunda Alaz'ın bana seslenişini duymuştum. Ellerim hala ağzımda bakışlarımı Alaz'a çevirdim.
O kadar güzel gülüyordu ki bana. Elindeki fotoğraf makinesi bile o kadar yakışmıştı ki eline. Eline ne alırsa alsın çok yakışıyordu. Gerek silah olsun, gerek fotoğraf makinesi...
Ama eline daha da çok yakışacağını bildiğim bir şey vardı.Bebeğimiz...
Bizim bebeğimiz eline, kucağına o kadar yakışacaktı ki. Ben onları izlemekten asla geri çekmeyecektim kendimi.
Sonunda ellerimi ağzımdan çektiğimde artık 6. ayın vermiş olduğu alışkanlık ile sağ elim karnıma gitti. Sol elimle elbisemin eteklerini tutup adımlarımı Alaz'a doğru attım.
Bir beşiğe, bir Alaz'a bakıp ilerlerken çoktan onun kollarının arasında olan yerimi almıştım bile.
"Aşkım ne bu beşik?"
Saçlarıma derin bir öpücük kondurup çenesini kafama yasladı. Derin bir nefes alıp bana daha sıkı sarılırken konuşmaya başladı.
"Biliyorum daha erken diyeceksin ama ne yapayim güzelim? Tutamadım kendimi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN YARASI
ChickLit"Keşke." dedim yine ve yeniden. "Keşke seninle hiç tanışmasaydık." dedim göğsüne bir kez vurarak geriye doğru sendelemesine sebep olurken. "Keşke sana bunca yılımı vermeseydim" ve bir kez daha vurdum göğsüne. Yine geriye doğru düştü adımları. İstese...