3. BÖLÜM

2.1K 130 55
                                    

Ne zaman geçicek bu acı?

Ne zaman bitecek bu nefes darlığı ve bu yaşanılanlar?

Ve ne zaman dinecek bu kanayan yara?

Açılan bir yara bile sadece birkaç saat belki de birkaç gün kanar. Zamanla durur o kanama. Kabuk tutmaya başlar bir süre sonra. Yara izi kalır bir süre sonra, ama o da geçer. Peki bu yara neden hep böyle kalıyor? Durmak bilmezmişçesine kanıyor hep? İyileşmesi gerekirken neden üstüne yeni yara açılıyor?
Neden?
Neden?
Neden?

Son beş yıldır nefret ediyorum bu sorudan. İnsanların çoğu soru sormayı, sorularına cevap almayı severken, ben bu son beş yılda soru sormaktan nefret ettim. Hele sorduğum sorulara cevap alamamaktan daha çok nefret ettim...

Sağ elimi yaslandığım duvarı daha sıkı kavramaya çalıştım. Tırnaklarımı sanki duvarın içine girmek istercesine daha derinlerine bastırdım. Sol elimle boğazımı kavrayıp sıka sıka masaj yapar gibi haraket ettirdim. Belki işe yarar, nefes alırım diye.
Ama sadece belki ile kaldı işte. Olmadı...
Bir daha nefes alamayacak gibiydim. Sağ elim duvarı sıka sıka, tırnaklarımın sürttüğü taşlar sayesinde acımaya başlamıştı. Sol elimle ise daha hızlı haraketler ile sıkmaya başladım boğazımı. En sonunda yere düşen kolyem ile bakışlarım düştü yamacıma.

Sol elimi yavaşça çektim boğazımdan. Sağ elimi duvara sürte sürte çöktüm yere. Elim hala duvarda dururken sol elimle uzandım kolyeye. Elime aldığım kolyeye baktım bir süre. Bir de olduğum yere. Anılar yine gelirken aklıma mani olamadım gözyaşlarıma. Zaten akmakta olan gözyaşlarım daha hızlı ve fazla akmaya başlamıştı...



4 YIL ÖNCE

"

Ne oldu Alaz? Neden çağırdın akşam vakti beni buraya?"

"Sana bir sürprizim var güzelim."

"Ne sürprizi?"

"Hani geçenlerde kendi aramızda yaptığımız söz vardı. O sözün simgesi belli olsun diye sana aldığım tektaş yüzük vardı."

"Evet. Hatta annemgil görmesin diye herkesin yaptığı gibi klasik olan haraket ile kolyeme takmıştım. Ama taşı düşmüştü" dedim yüzüm düşerken.

Alazın parmaklarını çenemde hissetmem ile çenemin hafifçe tutulup kaldırılması bir olmuştu. Bakışlarımız birbirimizi bulduğunda konuşmaya başladı.

"Yavrum niye düşürdün yüzünü?"

"Ne demek niye düşürdün yüzünü Alaz? O yüzük benim için çok anlamlıydı sende biliyorsun. Yüzüğün taştan ayrılması yetmezmiş gibi bir de sakladığım taşı da kaybettim. Kendimi hala o kadar kötü hissediyorum ki. Çok anlamlıydı o benim için. Sorumsuzun tekiyim ben!"

"Deme öyle şeyler güzelim. Ayrıca senden önemli mi o yüzük?"

"Öyle deme Alaz. İçimde ukte kaldı o yüzük resmen."

"Belki yüzüğün kendisi gitti ama ya taşı duruyorsa?"

"Nasıl dursun Alaz? Dedim ya kayboldu diye."

Dilini damağına vurup "cık" sesini çıkardı. Anlamsız gözlerle ona bakarken parmaklarını usulca çekti çenemden. Elini ceketinin ön cebine alarak içinden bir kutu çıkardı.

"Ne bu?" diye sordum hemen.

"Sana olan sürprizim." diyerek kutuyu ikimizin ortasında tuttu. Bakışlarım hemen kutuya düşürken, Alaz'ın bakışlarını üstümde hissediyordum. Sanki kutuda ki olan şeyi görünce ki tepkimi merak edermişçesine kutuyu açana kadar ayırmadı gözlerini benden. Yavaş yavaş elindeki siyah, kadife kutuyu açtı. Gördüğüm şey ile ellerim hemen dudaklarımı bulurken konuşmaya başladım;

GEÇMİŞİN YARASI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin