Sabah uyandığımda yalnızdım. Herkes erken kalkıp derse gitmişti ve odada kimse kalmamıştı. Arkadaşlarımı beklemek işime gelmediği için eşyalarımı toparlayıp yurttan ayrıldım. Bu şekilde vedalaşmamış oluyordum ama yapacak bir şeyim yoktu. Bir an evvel bu şehri terk edip gitmek istiyordum. İyi anılarım yoktu bu şehirde. İlk aşkımdan, ilk kazığımı yemiştim.
Trabzon'a giden ilk otobüsten yer ayırttırdım. Memleketime doğru yavaşça yol alırken bu şehirden uzaklaşıyor olmanın mutluluğunu yaşıyordum. Sanki Ferit'ten uzaklaştığım her kilometrede ondan biraz daha arınıyordu ruhum.
Annemi arayıp geleceğimi haber vermiştim zaten. Okulumu dondurduğumu ve biraz ara vermek istediğimi söylemiştim. Ahh benim
güzeller güzeli annem. Nasıl da tanıyor kızını. Ses tonumdan bile ne kadar üzgün olduğumu anlamış ve bana başka soru sormamıştı.
''Peki kızım. Sen bilirsin'' dedi sadece. İlle de annesi olacak insanın bu dünyada. Geri kalan her şey hikaye.Babamın da bizimle olmasını çok isterdim ama malesef biz çok küçükken vefat etmişti. Belki de bu yüzden çok fazla bağlıyım anneme. Bize hem analık hem babalık etti. Babamın yokluğunu elinden geldiğince bize belli etmemeye çalıştı. Eşini, hayat arkadaşını kaybetti ama doya doya ağlayamadı bile benim annem. Kendini hemen toparlamak ve kardeşimle bana sahip çıkmak durumunda kalmıştı. Kardeşim , Gülay'ım... hayatta ki en iyi arkadaşım. Her zaman sırtımı dayayıp , canımı bile teslim edebileceğim yegane insan. Benden sadece iki yaş küçük olmasına rağmen benden çok daha olgundur kardeşim. Liseyi yeni bitirmişdi ama istediği üniversiteyi kazanamadığı için şansını tekrar denemek istedi. Kısmetse bu sene benim okuluma gelecek ve çok istediği siyasal bilimler bölümünün bir öğrencisi olacak. Umarım bu sene kazanır, çünkü mutluluğu sonuna kadar hak ediyor benim kardeşim.
Üniversiteyi kazandığımda nasıl da mutlu olmuşlardı. Ama ben bir kırık aşk hikayesi yüzünden vazgeçtim hayallerimden. Ama hayır geri döneceğim. Şuan bunu yapıyorsam, kuyruğumu kıstırıp ailemin yanına dönüyorsam tamamen kırılan gururumu onarmak için. Yoksa benim için hiç bir şey bitmedi. Ben bu hayatta her şeyi tırnaklarımla kazandım . Zorluklarla mücadele ettim. Babasızlığa karşı ayakta durdum ben Ferit YILMAZER sensizlik ne ki! Benim derdimse sadece intikam! Sadece özgüvenimi geri kazanmak...
Babasızlık demişken söylemeden geçemeyeceğim bir şey var. O da şu ki; insanın babası gidince arkasındaki dağ gidiyormuş. Ama biz 3 kadın sahip çıktık birbirimize. Hayata karşı dimdik ayakta durduk. Mücadele verdik.
Babam... Annemin bütün çabalarına rağmen yokluğunu iliklerime kadar hissettiğim ulu çınar... Vatanı uğruna hayatını feda eden , ama vatanı karşısında ihanete uğrayan o dev adam!
Özetle söylemem gerekirse benim babam polisti. Her sabah annem , kardeşim ve ben işe öperek uğurluyorduk babamı. O da her akşam elinde birer çikolatayla geliyordu eve. Çocuk aklı işte, sırf o çikolata için dört gözle bekliyorduk babamın yolunu.
Bir gün yine öperek uğurladık... Ama akşam gelmedi babam! Gelemedi... Sadece şehit olduğunun haberi geldi. Annemin haberi aldığı an ki çığlıkları hala kulağımda...
İlk başlarda kardeşim ve ben anlayamadık durumun ciddiyetini. Küçüktük sonuçta. Bize ölümü kim anlatabilirdi ki. Babamın çikolata alamadığı için eve gelmediğini düşünüyorduk. Ama bir hayli zaman geçmesine rağmen babam yine gelmemişti. Anneme
''Artık çikolata istemiyorum anne. Getiremediği için küsmeyeceğim babama, söz veriyorum. Söylede gelsin artık'' dediğimde bana sarılıp sessiz sessiz ağladığını hatırlıyorum.
Ve yine ilk zamanlar baş sağlığına gelen insanların, şehit yakını diye bizlere destek olacağına söz veren kitlelerin, zamanla nasıl azalıp yok olduğuna şahit oldum. Babam bu vatan için ölmüştü ama vatandaşı babamı çok çabuk unutmuştu anlaşılan...
Babamdan kalan şehit ve dul maaşı ile geçiniyorduk. Tabi Trabzonlu olduğumuz için fındık bahçelerimizde vardı çok şükür. Geçim bir şekilde sağlanıyordu sağlanmasına ama babasızlığın yerini hiç bir şey kapatmıyordu...
***
Memleketime ayak basar basmaz derin bir nefes aldım. Havasını , kokusunu ne kadar özlediğimi farkettim. Eve geldiğimdeyse tarifsiz bir heyecan kapladı içimi. Zile basarken yaşadığım duygular ifade edilemez...
Annem gülerek açtı kapımı. Yüzündeki tebessüm herşeye bedeldi. Ve kalbim paramparçayken bile o tebessümün içimi nasıl rahatlatabildiği farkettim şaşırarak. Anneme kucak dolusu sarıldığımda kokusunu içime çektim. Ahh be annem. Ne çok özlemişim...
Annemin kucağından ayrılmamıştımki içerden ''ablaaaaa'' diye koşturan kardeşimi gördüm. Hızla üzerimize atladığında biraz sendelesekte üçlü bir kucaklaşma yaptık. Siz yanımda olun da ben her şeyin üstesinden gelirim güzellerim benim.
***
Akşam yemeğimizi yiyip odalarımıza çekildiğimizde Gülay merakla yatağımın kenarına oturdu.''Abla annemin yanında bir şey soramadım ama sen durup dururken böyle hayatını etkileyecek kararlar almazsın. Ne oldu ? ''
''Ahh be Gülay'ım. Nerden nasıl başlayıp anlatsam ki. Hoş anlatacak gücüm var mı onu da bilmiyorum''
''Ablam benim. Her ne yaşamış olursan ol ben senin yanındayım. Annemde öyle. Bizim birbirimizden başka kimimiz var ki?''
''Biliyorum birtanem biliyorum. Ama çok incindim. Çok kırıldım. İnsanlara olan güvenimi kaybettim. Bunları sanada anlatıp seni üzmeye hakkım var mı bilemiyorum''
''Seni birşeyler yıpratmış belli. Ne olduğunu bilmiyorum ama ne kadar üzüldüğünü görebiliyorum. Anlat bana ablam. Kim söndürdü senin gözlerinin ışığını?'' Daha fazla dayanamadım. Doğru söylüyordu çünkü benim canım kardeşim. Sonuna kadar haklıydı. Bizim birbirimizden başka kimimiz vardı?
Olan biten her şeyi en baştan anlattığımda, sessiz gözyaşları dökerek dinledi beni kardeşim. Sözümü bitirdiğimdeyse birbirimize sarılmış ağlıyorduk.Ahh be Ferit! Ahh be Ezgi! Siz benim kıymetlimin, Gülay'ımın gözünden dökülen bu yaşların sebebi oldunuz ya! Bir kez daha yemin ediyorum sizleri mahf edeceğim! Ve sen Ferit YILMAZER, and'ım olsun ki bu senin için döktüğüm son gözyaşıdır!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şah-Mat (TAMAMLANDI)
Teen Fiction'' Oyundu her şey ..! Eğlendik bitti işte uzatma. Yolun sonuna geldik küçük hanım. İşte şimdi ŞAH !'' Beni terk ederken ağzından çıkan cümleler bunlardı işte. Ağlayarak baktım yüzüne, sadece baktım... Dudaklarım bir şey söyleyemeyecek kadar titriyor...