Kararlılığım karşısında Erkan'ın derin bir nefes aldığını fark ettim. Çatık kaşları normale dönmüş ve gergin dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Bu haliyle her zaman ki Erkan gibi görünüyordu. Benim Erkan'ım gibi... Az önceki yabancı gitmiş ve yerine hayranı olduğum adam geri gelmişti. Bu durum benim de rahatlamamı sağlamıştı. Ve bu rahatlamayla birlikte de beynimi terk eden aklım geri gelmişti adeta.
İçimde yer alan merak duygumun daha da kabardığını hissediyordum. O kapının arkasında olan şeyi bir an önce öğrenmek istiyordum.
Ezgi'nin ne durum da olduğu, ne kadar kötü ve bitik durumda olduğu çok da umurumda değildi açıkçası. Sanki o ne kadar kötü olursa ben o kadar iyi olacağım gibi hissediyorum. Ben ne ara böyle değiştim, ne ara bu kadar acımasız oldum diye kendimi sorgulama zahmetine girmeyeceğim. Çünkü sebebini biliyorum zaten...
Ben böyle değildim. Kendi halinde iyi bir insandım. Tek yaptığım okula gidip gelmekti ve işlediğim en büyük kabahat komşunun bahçesinden erik çalmaktı belkide... Yani bu yaşananlar kimin suçuydu ya da hangi günahımın acısı çıkıyordu bilmiyorum ama yaşadıklarım beni bu hale getirmişti. Karşılaştığım insanlar beni kötü yapmıştı. Ben ki o sıçanlara acımıştım ve intikamımı bile yarıda bırakmıştım. Buna rağmen kötülük peşimi bırakmamış ve sahip olduğum tek hazinemi -masumiyetimi- bile kaybettiğimi düşünmeme sebep olmuşlardı. Madem ki onlar bana acımamıştı, ben de acımayacaktım artık. Şimdi benim sıramdı ve oyunun sonlarına gelmiştik hissediyordum. Son hamleyi ben yapacaktım. Bu oyunda bir piyon olmayacaktım...
Bu düşüncelerin hepsi saniyenin onda biri
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şah-Mat (TAMAMLANDI)
Teen Fiction'' Oyundu her şey ..! Eğlendik bitti işte uzatma. Yolun sonuna geldik küçük hanım. İşte şimdi ŞAH !'' Beni terk ederken ağzından çıkan cümleler bunlardı işte. Ağlayarak baktım yüzüne, sadece baktım... Dudaklarım bir şey söyleyemeyecek kadar titriyor...