O gece hiç birimizde eğlenecek hal kalmamıştı. Baktık olacak gibi değil, kızlar gecemizi kısa kesip uyuma kararı aldık. Ama nedense benim gözüme uyku girmiyordu. Aklımda sürekli teyzenin sözleri dönüyordu.
'Gökyüzünde dolunayın tabak gibi asıldığı bir gecede,
Kaybedeceksin yıllardır sakladığın masumiyetini,
Ne kadar üzülsende boşuna,
Döndüremeyeceksin geçen zamanı geri.
Ama her şey bitti diye üzülme,
Çünkü değil hiç bir şey göründüğü gibi'Ne kadar düşünsemde sözlerine mantıklı bir açıklama bulamadım. Fala inanan birisi olmamıştım hiç bir zaman ama halleri o kadar gerçekçiydiki. Hele o siyaha dönen gözleri.. Bakışlarındaki derinlik... ve elimi eline aldığı zaman bütün irademin vücudumdan çekilmesi. İtiraz edecek halimin bile kalmaması...
Hayatımın monotonluğundan şikayet ederken, yaşantım bildiğin trajikomik bir filme dönüşmüştü adeta. Zaten her şey tamamdı bir falcımız eksikti. O da oldu tam oldu yaşasın! Yoksa ne yapardım maazallah!
Düşüne düşüne bir çıkar yol bulamayacağımı anladığımda uyumayı denedim. Ama kahrolasıca uyku gözüme girmiyordu bir türlü.
Uyuyabilmek için bilmem kaç tane ak koyun saydım ama yok. Baktım ak koyunlarımın arasına bir de mor koyun karışmış, o an uyuyamayacağımı anladım. Daha fazla yatakta debelenmemin bir yararı olmayacağını fark edip yatağımdan kalktım.
Kendime gelebilmek için önce banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Daha sonra bir bardak su içmek amacıyla mutfağa gittiğimde Gülay'ı gördüm. Anlaşılan onunda gözüne uyku girmemişti.
''Ne yapıyorsun abla bu saatte mutfakta. Yatsana, sabah okula ben mi gideceğim?'' Diye sorduğunda gülümsedim.
''Uyku tutmadı canım'' dedim. Yüzünün asılmasıyla birlikte benimde dudaklarımdaki gülümseme de soldu adeta.
''Falcıyı mı düşünüyorsun?'' Diye sordu sessizce. Ve her ne kadar belli etmek istemesede gözlerinde endişe kıvılcımlarını görüyordum.
''Evet'' dedim kısaca.
''Ne düşünüyorsun abla?'' Diye sorduğunda
''Bilmiyorum Gülay. Fala inanmıyorum tabiki ama bu çok...'' diye devam etmeme gerek kalmadan
''Gerçekçiydi'' diye tamamladı sözlerimi. Başımı sallayarak onayladım ve
''Evet'' dedim karşılık olarak. Sesim fısıltı gibi çıkmıştı ve korkuyordum. Anlaşılan Gülay'da benimle aynı duyguları paylaşıyordu ki sessizce yaklaşıp sarıldı bana.
''Çok düşündüm abla. Ama ne demek istediği konusunda hala bir fikir sahibi değilim'' dedi üzüntüyle.
''Bende çok düşündüm. Ama tek anladığım kötü şeyler olacağı'' dedim yine fısıltıyla.
''Ama sadece saçma bir fal abla. Buna inanıpta kafamızı takacak değiliz öyle değil mi? Hem ne malum belki bu da Ferit'in yada Ezgi'nin bir oyunu. Olamaz mı yani?'' Diye sorunca bir süre düşündüm. Acaba olabilirmi diye kafamda milyon tane ihtimali aynı anda tarttım ve
''Varsayalımki öyle Gülay. Ama kadının göz rengi değişti elimi tuttuğunda. Bunu nasıl ayarlayabilirler ki?'' Dedim.
''Bilmiyorum abla. Allah kahretsinki bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum. Ben inanmıyorum'' dedi . Yüzünde ki endişe kendimi kötü hissetmeme sebep olmuştu. Bana bir şey olmasından korktuğu belliydi. Onu birazda olsa rahatlatma ihtiyacı hissettim ve kollarımın arasına alıp sarıldım. Çocukluğumuzdaki gibi saçlarını okşamaya başladığımda vücudunun gevşediğini hissettim. Gülay eskidende böyleydi. Ne zaman sinirlense ya da üzülse saçlarını okşardım , bu onu her zaman yatıştırmıştı.
''Üzülme Gülay'ım. Bana bir şey olmayacak. Alt tarafı bir fal işte. Hadi rahatla da gidip uyuyalım'' dediğimde
''Abla beraber uyusak?'' Diye sordu çekingen bir tavırla. Bu hali gülümsememe sebep olmuştu.
''Olur canım. Hadi beraber uyuyalım'' dedim. Ve beraberce odamıza gittik. İlk ben yattım ve yanıma gelmesi için kayarak Gülay'a da yer açtım. Kardeşime sarıldığımda içimdeki korku yerini huzura bırakmıştı. Bu huzurla birliktede yummuştum gözlerimi gecenin karanlığına...
***
Sabah uyandığımda Gülay'ın yanımda olmadığını fark ettim. Biraz endişelemsemde içeriden gelen kahkaha sesleriyle rahatladım. Belliki kızlar erken kalkmıştı. En sona ben kalmıştım anlaşılan.
Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Daha sonra mutfağa gittiğimde herkesin kahvaltı için birşeyler hazırladığını gördüm. Böylelikle de az önceki düşüncemi doğrulamış bulunuyorum. Gece geç saatlere kadar uyumayıpta dolanırsan tabi ki geç kalkarsın Alya! Bir kez daha iç sesime küfrettikten sonra bende kızlara yardım etmeye başladım.
Dün gecenin şokunu atlatmış görünüyorlardı. Ya da öyle davranıyorda olabilirler bilemiyorum tabi...
Kahkahalar eşliğinde kahvaltımızı yaptıktan sonra sofrayı toplama işini Gülay'a bıraktık ve kızlarla evden çıktık. Okula doğru yürürken Erkan'ı aradım . İkinci çalışta
''Aşkım?'' Diyerek açtı telefonu.
''Benim hayatım nasılsın? '' diye sordum. Merak ettiğini anlıyordum ama yine de keyfimizi kaçırmak istemediği için aramamıştı. Milyonuncu kere itiraf ediyorum ki çok anlayışlı bir sevgilim var...
''Sensiz ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyiyim Alya'' dediğinde içimden öpmek geldi onu. Ama malasef ki yanımda değildi.
''Peki o zaman canım, ben okula gidiyorum. Sende gel de daha fazla bensiz kalma. Çok özledim seni'' dedim kıkırdayarak.
''Tamam aşkım. Uça uça geliyorum. Okulda görüşürüz'' dediğinde kapattık telefonu. Ve kapatır kapatmaz da bana tiksinti dolu bakışlar atan Merve ile göz göze geldik. Hadi ama ya, bu kız neden bana kusacakmış gibi bakıyor! 'Ne oldu' dercesine gözlerimi büyüttüğümde
''Bu ne böyle vıcık vıcık konuşmalar, su muhallebisi gibi'' deyip yüzünü buruşturunca dudaklarımdan kaçan kahkahaya engel olamadım.
''Allah sana da versin inşallah Merve'cim. Kıskanma lütfen'' dememle birlikte popoma bir cimcik yemem kaçınılmaz oldu. Ben acıyla yerimde sıçramıştım ki
''Ne dilediğine dikkat et kızım. Gerçek merçek olur şimdi!'' Dedi ateş saçan gözlerle bana bakarak. Yanağından koca bir makas aldım ve
''Şaka yapıyorum arkadaşım. Kızma hemen'' diye gönlünü aldım . Bakışları yumuşamaya başlamıştı. Bu kız zaten babası hariç kimseye uzun süre dargın kalamıyorduki...
Nihayet okula geldiğimizde Erkan'ın çoktan gelmiş olduğunu ve kapıda beni beklediğini gördüm. 'Uça uça geliyorum derken ciddiymiş demekki. Bildiğin uçmuş bu çocuk.' Diyen iç sesime bir 'kes sesini' dedikten sonra koşarak boynuna sarıldım sevgilimin. O da kollarını belime sarıp kokumu içine çektiğinde kızlarda yanımıza gelmişti çoktan.
''Sarılın bakalım çifte kumrular. Allah'tan bir günlüğüne ayırdık sizi. Hasretten ölecek duruma gelmişsiniz baksana'' diye kıkır kıkır gülen Sevim'e döndüm. Merve ne kadar feministse, Sevim o kadar aşka açıktı. Hatta aşkla besleniyor desem abartmış olmam. Ciddi söylüyorum, aşksız ölür bu kız! Ona öldürücü bakışlar atan Merve'yi görmezden geldim ve
''Hadi o zaman gençleri yalnız bırakalımda sınıflarımıza gidelim kızlar'' diyen Aslı'ya minnetle baktım. Kızlar sınıflarına giderken bende Erkan'ın elini tuttum ve her zaman oturduğumuz banka gittik. Daha rahatça oturup 'bismillah' diyememiştim ki karşımda bana öldürecekmiş gibi bakan Ezgi'yi ve mavi gözleriyle Erkan'ı paramparça eden Ferit'i fark ettim. Erkan da bakışlarımın kitlendiği yere baktığında aynı manzarayı gördü. Bu durum ikimizinde keyfini kaçırsada umursamıyor gibi yapıp sohbetimize devam ettik.
Ama yine de aklımın bir yerlerinde beni rahatsız eden düşünceler boy göstermişti. Bu ikisinin en son yanyana geldiklerinde beni nasıl sırtımdan bıçakladığı ortada. O yüzden yine onları yan yana görmek beni huzursuz etmişti doğal olarak. Bunlar pek iyi niyetle bir araya gelmez ama hadi bakalım hayırlısı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şah-Mat (TAMAMLANDI)
Teen Fiction'' Oyundu her şey ..! Eğlendik bitti işte uzatma. Yolun sonuna geldik küçük hanım. İşte şimdi ŞAH !'' Beni terk ederken ağzından çıkan cümleler bunlardı işte. Ağlayarak baktım yüzüne, sadece baktım... Dudaklarım bir şey söyleyemeyecek kadar titriyor...