Hep birlikte alana geçtiğimizde Cenk'i ve sürünün diğer otuz üyesini selamladık.
Bu gece herkes, sürünün komutanı olarak Kuzey'in emirlerini uygulayacaktı.
Kuzey sürüyü, her grubun başında bizden biri olmak üzere beş bölüme ayırmıştı. Herkes kendi grubundan sorumlu olacak ve birbirinin arkasını kollayacaktı.
Kuzey'in yönlendirmeleri bitince hepimiz kurt formuna geçerek, ormanın güneyinde bulunan boş fabrikaya doğru koşmaya başladık. Önde benim ve Kuzey'in liderliğinde tüm sürü, sessiz bir şekilde bizi takip ediyordu.
Bu gece gökyüzünde hilal vardı ve ılık yaz havası yerini artık serin bir akşama bırakmıştı. Ayın az ışığı kurt gözlerimize eşlik ederken, bu alacakaranlık bile ilerlememize engel olmuyordu.
Üstün bir ırk olarak saatte altmış kilometre hızla koşabildiğimiz için, yirmi dakika sonra ulaşmak istediğimiz yere varmıştık.
Fabrikaya bir kaç kilometre kalınca koşmamıza ara verdik ve bu alacakaranlıkta görebildiğimiz kadar her yeri incelemeye başladık.
İki katlı büyük bina, uzun süre kullanılmadığından çok yıpranmış görünüyordu. Pencerelerindeki camlar kırılmış, kapılar sökülerek girişler birer boşluktan ibaret hale gelmişti. Fabrikanın dış duvarlarını da rengarenk grafitiler süslüyordu.
Daha önceden belirlediğimiz gruplara ayrılarak, ilk önce fabrikanın çevresinde nöbet tutan serserileri halledecektik.
Ben grubumla birlikte onlardan önce binanın içine girip bütün dikkatleri üzerime toplayacaktım.
Serserilerin lideri beni sağ yakalamayı düşündüğü için, bu durumu bizim lehimize kullanmak akıllıca gelmişti.
Kurt formundaki dört grup binanın etrafındaki nöbetçileri halletmek için sessizce görevlendirildikleri yerlere dağıldılar.
Ben ve grubum ise insan formuna geçerek çıkaracağımız sesi önemsemeden, rahat hareketlerle fabrikanın girişine yöneldik.
Fabrikanın girişine yaklaştığımızda nöbet tutan iki serseri gördük. Onlar da bizim gibi insan formunda, kapının girişinde bulunan atıl malzeme yığınlarının üzerinde rahat bir şekilde oturuyorlardı.
Bizim geldiğimizi görünce ayağa kalktılar ve yaklaşmamızı beklediler. Onların yanına yaklaşınca kendimi tanıttım.
"Ben Ayışığı Sürüsü'nün lupası Umay, liderinizle görüşmek istiyorum."
Beni karşılarında görünce ikisi de şaşırdı. Şaşkınlıkları geçince de biri diğerinin karnına dirseğiyle vurdu. Sırıtarak başıyla beni gösterip "İyi parça ha!" dedi.
Beyaz saçlarımı geriye doğru savurup, kalçalarımı sallayarak aralarına doğru bir kaç adım daha attım. Bir yandan da gülümseyerek zararsız görünmeye çalışıyordum.
Onlara iyice yaklaşıp tam ortalarında durunca, iki elimi de hızla pençe şekline dönüştürüp boğazlarına sapladım.
Bütün ilgileri vücudumun üzerinde olduğu için onları hazırlıksız yakalamıştım. Pençemle şah damarlarını koparmam nedeniyle boyunlarından fışkıran kanla birlikte hareketsiz bir şekilde yere yığılmalarına neden oldum.
İşim bittiğinde pençelerimi normal hale getirip arkamda beni takip eden beş kişiyle birlikte fabrikanın içine doğru ilerledim.
"Siz zahmet etmeyin ben bulurum."
İçeri girdiğimde beni devasa boş bir alan karşıladı. Her taraf çöplerle doluydu ve içerisi çok pis kokuyordu. Loş bir ışık ortamı aydınlatırken, aşağıdan yukarıya bakınca ikinci katta bulunan odaların kapıları görülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sürünün Lupası (TAMAMLANDI)
Фэнтези"Hayır baba bu sürüden kimseyle evlenmeyeceğim! Beni dövüşte yenemeyen erkeği, kendime eş diye almam ben!" ( +18 sahneler içerir.)