Çağrı

32.3K 1.9K 25
                                    

Gece tüm görkemiyle ormanın üzerine çökerken, ormandaki canlıların rahatça dışarı çıkıp gezinebilmeleri için doğal bir kamuflaj ortamı sunuyordu.

Dolunaya üç gün kala bütün duyularım tavan yapmıştı. Bu nedenle ormandaki gece hareketliliği hassas kulaklarıma ulaştığında, onlara katılma isteğim artıyordu.

Açık penceremin önünde ormanın derinliklerine bakarken, hissettiğim çağrıya karşı koymak için elimden geleni yapıyordum. Bu çağrıyı güçlü bir şekilde hissetmemin sebebi, bir kaç gündür ormana avlanmaya gitmemem olabilirdi. Bu durum içimde bir özleme sebep olurken, var olan karşı koyma kırıntıları da ufalanarak yok oluyordu.

Kendimi ne diye zorluyordum ki? Ben bu sürünün lupasıydım. Bir şeyi istediğim zaman kendimden emin bir şekilde çekip alırdım. Bugün Kuzey'in öpüşü de, içimde saklı duran bazı duygularımı harekete geçirmişti. Her zaman kendime eş olarak güçlü kuvvetli ve beni dövüşte yenebilen birini seçmek istemiştim. Şimdi fırsat ayağıma kadar gelmişti. Kuzey benim gelecekteki eşim olabilirdi.

Üzerimdeki kıyafetleri çıkarmadan aşağıya indim. Ormanın çağrısına karşılık verecek ve gecemi ormanda avlanarak geçirecektim.

Kuzey, Doğu ve Batı kanapelere rahatça yayılarak sohbet ederken, bir yandan da ellerindeki biraları içiyorlardı.

Beni kapıda görünce üçü birden toparlanarak, daha düzgün bir şekilde oturmaya başladılar.

"Gel bize katıl Umay, çok farklı konulardan bahsediyoruz. Eminim senin de ilgini çekecektir."

Maalesef Doğu'nun davetini reddedecektim. Şu an ormanın çağrısı, oturup onlarla sohbet etmekten daha önemli geliyordu.

"Siz sohbete devam edin, bu gece kendimi ormanda olmak zorundaymış gibi hissediyorum. Çağrıya cevap vermezsem içim rahat etmeyecek."

Kuzey bakışlarını üzerimde gezdirerek ciddi bir tonda, "Dolunay yaklaştı, onun etkisiyle böyle hissediyor olmalısın. Biz de seninle birlikte geliyoruz," diyerek ayağa kalktı.

Diğerlerine gelmeyi isteyip istemediklerini sormamıştı bile... Herkes ellerindeki biraları sehpaya bırakarak onu takip etti.

Dönüşüm esnasında sürekli parçalandığı için kendime kıyafet almaktan yorulmuştum. Üzerimdekileri onların burada olduğunu umursamadan çıkarmaya başladım. Diğerleri de yaptığımı mantıklı bulmuş olacaklar ki, üzerlerindeki kıyafetleri çıkararak koltuğun üzerine bıraktılar. Hep birlikte kapıyı açıp evin önüne çıktık.

Güçlü kurtlar olduğumuz için dönüşümümüz diğer normal kurtlara göre daha hızlı oluyordu. Kurt formuna geçişimiz tamamlandığında, Kuzey yanımda, diğerleri arkamızda kalarak ormanın içine doğru koşmaya başladık.

Bu özgürlük duygusunu hissetmeyi çok özlemiştim. Gecenin tadını çıkartarak güçlü bir şekilde ulumaya başladım. Bizimkiler bana özenmiş olacak ki benden daha güçlü bir şekilde uluyarak bana eşlik ettiler. Ulumalarımız gecenin sessizliğine karışarak, ormandaki avlara bizden saklanmaları için uyarı niteliği taşıyordu.

Neşe içinde ormandaki koşmamıza devam ettik. Ormanda özgürce koşturduğum için keyfim yerine gelmiş olsa da, hala bir şeylerin beni çağırdığı hissinden kurtulamamıştım. Sanki bu his koştuğum yönün tersine doğru yoğunlaşıyordu. Koşmamı yarıda keserek kulaklarımı iyice havaya diktim. Ormanda ilgimi çeken hiç bir ses yoktu ama bu çağrı beni gittiğim yönden geriye dönmem konusunda zorluyordu.

Kuzey, Doğu ve Batı'da benimle birlikte durdu ve hassas kulaklarıyla neyin beni etkilediğini anlamaya çalıştılar. Ben geri dönüp çağrıya doğru koşmaya başlayınca, onlar da beklemeden beni takip etmekte gecikmediler.

Koştukça çağrının kaynağına yaklaştığımı hissediyordum. Ağaçların fazla sık olmadığı boş bir alanda durduğumda hedefime ulaştığımı anladım. Etrafı koklayarak beni buraya çekenin ne olduğunu bulmaya çalıştım. Çevreme kehribar renkli kurt gözlerimle baktığımda dikkat çeken bir şey göremedim. Diğerleri de çevreyi inceleyerek herhangi bir tehlike var mı diye kontrol ediyorlardı.

Alanın kenarında, lunapardaki gibi büyük bir çınar ağacı vardı. Gövdesi burada bulunan diğer ağaçlara göre daha kalındı. En az binlerce yıllık olmalıydı. Çağrıyı ona doğru yaklaşmaya başladığımda daha yoğun hisseder olmuştum. Bu iş böyle olmayacaktı. Hemen insan formuna geçmeye başladım. Diğerlerine baktığımda onların da benim gibi dönüşmeye başladığını gördüm. İşleri bitince yanıma gelerek meraklı gözlerle yüzüme baktılar.

"Umay bu akşam sende bir tuhaflık var. Ne güzel avlanacaktık. Bizi buraya neden getirdin?"

Batı haklı olarak buraya gelmemizin sebebini öğrenmeye çalışıyordu.

İçime derin bir nefes çekip gürültülü bir şekilde geri verdim. "Bilmiyorum. Akşam odamın penceresinden ormana bakarken sürekli bir şeylerin beni çağırdığını hissettim."

Kuzey bir yandan koyu renkli gözleriyle çevreyi incelerken "Sen de çağrıyı takip ederek bizi buraya kadar getirdin," dedi.

Çınar ağacına doğru yaklaşarak gövdesine elimle dokundum. "Çağrı bu ağaçta son buluyor. Ama beni buraya çekecek hiç bir şey göremiyorum."

"Hep birlikte ağacın gövdesine bakalım. Belki değişik bir şey buluruz."

Doğu'nun önerisi üzerine hep birlikte ağacın gövdesini incelemeye başladık.

Yaşlı bir ağaç olduğu için gövdesinde yer yer oyuklar vardı. Korkusuzca elimi oyuklardan birine uzatarak içini yokladım. Elim taşa benzeyen sert bir nesneye değdi. Taşı avuçlayarak elimi oyuktan dışarı çıkardım. Elimde gümüşi beyaz renkli, içinde mavi parıltılar olan bir taş vardı. Taşın bir ucu delinmiş, içinden kalın bir ip geçirilerek kolye haline getirilmişti.

Taşı avucuma alır almaz sıcaklığının arttığını hissettim. Aynı zamanda dikkat çeken bir şekilde parlamaya da başladı. Şu anda içimde hissettiğim çağrı son bulmuş, yerini içsel bir rahatlığa bırakmıştı. Şimdi kendimi daha huzurlu hissediyordum.

Diğerleri ne bulduğumu görmek için yanıma yaklaştılar. Bakışlarını elimde tuttukları taşa çevirdiklerinde diğerleri anlamaz gözlerle bakarken, Doğu bir şeyler keşfetmişçesine heyecanlı bir şekilde konuşmaya başladı.

"Umay ay taşından yapılmış bir kolye bulmuşsun."

Doğu'nun tespiti beni şaşırttı. Küçümser bir ifadeyle "Ay taşı mı? Beni buraya çağıranın bir taş olduğunu mu söylüyorsun şimdi?" diye sordum.

Doğu "Bu basit bir taş değil," dedi.

Taş hakkında bildiklerini bize aktarmaya devam etti. "Bu taşa aynı zamanda (taşlaşmış ay ışığı) derler. Söylentilere göre kızıl derililer bu taşa taparmış. Taşın yaşamı ve hayatı kontrol ettiğine inanırlarmış. Hindular ise bu taşı takanın geleceği gördüğüne inanırlarmış. Özellikle dolunayda taşın büyülü gücü artarmış."

Onun taş hakkında bu kadar çok şeyi nasıl bildiğini merak ettim. "Sen taş hakkında bu kadar çok şeyi nasıl biliyorsun Doğu?"

"Psikoloji okurken taşlar hakkında bir ödev hazırlamıştım. Taşın ismi de kurtlarla ilgili olduğu için çok ilgimi çekmişti."

Kuzey, "Bu taş her zaman böyle parlıyor mu?" diyerek konuyu başka bir yöne çekti.

Doğu, "Bakabilir miyim?" diyerek taşı elimden aldı.

Taş, Doğu'nun eline geçince parlaması söndü, eski donuk haline geri döndü.

Deneme yapmak için hepsi sırayla taşı eline aldı ama taş hiç birine tepki göstermedi. Taşı bana geri verdiklerinde elimde tuttuğum anda, mavi ışıklar saçarak tekrar parlamaya başladı.

Kuzey, "Taş sadece sana tepki veriyor. Bence onu boynuna takmalısın. Dur yardımcı olayım." diyerek taşı elimden aldı ve boynuma taktı.

Saçlarımı ipin dışına çıkartıp hayranlık dolu gözlerle bana baktı. "Muhteşem görünüyorsun, tıpkı bir tanrıça gibi."

Beyaz taş mavi ışıltılar saçarak tenimde parlıyor ve parlarken de içimde bulunan ama henüz kapısı açılmamış bazı yerlerime kedi gibi sürtünüyordu.

Sürünün Lupası (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin