13 - SAVAŞ ALANI

46 5 97
                                    

Hoşgeldiniz bi tanelerim 💜

İyi okumalar. Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın 💙


"Sende olmazsan eğer, batar artık bu gemi."

Sezen Aksu - Unuttun mu beni?

Amerika'ya ilk geldiğim sene fazlasıyla içime kapanık bir çocuktum. Annem ve kardeşimin acısını henüz tam anlamıyla atlatamamışken bir de babam vurulmuştu, felçti ve artık bana kızım demekten bile acizdi. Bütün bunlar yetmezmiş gibi doğup büyüdüğüm ülkeden de gönderilmiştim ve ne bedenim ne de ruhum bütün bunları kaldıracak kadar güçlü değildi.


O zamanlar okuduğum okulda bir Türk hoca vardı, adı Orhan'dı. Hayata bakış açısı farklı, iyimser, en kötü olaylara bile iyi yönünden bakmayı başarabilen bir insandı. Her derste olduğu gibi onun dersinde de pek konuşmuyordum. Fakat ders aralarında anlattığı şeyler öylesine etkiliyorduki beni... Hayatımda hayran olduğum nadir insanlardan biriydi.

Bir gün Orhan Hoca'yı okuldaki dinlenme odasına çağırıp her şeyi anlattım. Çünkü çaresizdim. Çaresizdim ve henüz 13 yaşındaydım. Çaresizdim ve bu koca ülkede kimsem yoktu. Çaresizdim ve birilerine bir şey anlatmaya ihtiyacım vardı. Çaresizdim ve bir çocuğun hissetmesi gereken en son duygu çaresizlikti.

Orhan Hoca her lafımı büyük bir dikkatle dinlemiş, anlatırken geçirdiğim ufak krizlerde uzanıp gözyaşlarımı silmişti.

"Keşke büyüsem," demiştim Orhan Hoca'ya, ağlarken. "Büyüyünce unuturum, geçer. Keşke büyüsem."

Büyüyünce geçmez, Efil.

Büyümek yarayı sarmaz, yaraya tuz basar.

Bir saatin sonunda, "güzel kızım," dedi babam gibi. "Dünyaya bu kadar küçük yaşta göğüs germek zorunda kaldığın için çok üzgünüm. Fakat öğreneceksin. Öğreneceksin, kızım; güçlü kalmayı değil, güçsüzlüğü öğreneceksin; ayağa kalkmayı değil, düştüğün yerden devam etmeyi öğreneceksin; yaralarını sarmayı değil, o yaralarla yaşamayı öğreneceksin. Çünkü öğrenmek zorundasın. Neden biliyor musun? Çünkü yaşamak zorundasın. Peki neden yaşamak zorundasın, biliyor musun?"

O an susmuştum çünkü 13 yaşında ki bir çocuğun yaşamasını sağlayacak hiçbir şey yoktu.

"Çünkü yaşamazsan senin için yaşayanlarıda öldürürsün," diye devam etmişti Orhan Hoca.

O zaman ne demek istediğini anlamamıştım. Hala da anlamıyordum.

Enes Yalçın.

Benim anne tarafından kuzenimdi, dayımın oğlu. Dayımlar İzmir'de yaşıyordu ama Enes burada, dedemlerle kalmak istemişti.
Fakat Enes'le aramız çok kötüydü çünkü dayımlar annemle senelerdir küstü. Bizde o günden beri görüşmemiştik.

Dönem başında Arel'e iftara atan çocuğun aslında kuzenim olduğunu anladığımda sürekli ondan kaçıyor, onunla karşılaşmamak için sınıftan bile çıkmıyordum fakat şimdi anlıyordum ki Enes beni görmüştü. Kahretsin ki görmüştü.

"Kuzen mi?"

Arel birkaç saniye boyunca öylece yüzüme bakakaldı. Çatık kaşlarının altından bakan ela gözlerinde öfke yoktu. Hiçbir şey yoktu.

"Evet," dedi Enes alaylı bir ifadeyle. Gözleri hala üstümdeydi. Benimse gözlerim Arel'in ela gözlerinden ayrılmıyordu. "Sana söylemedi mi yoksa?"

PİÇ.

"Hayır," dedi Arel düz bir sesle. Bunları söylerken bakışları hala benim üzerindeydi. "Bilmiyordum."

BEYAZ FREZYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin