16 - GEÇ KALAN GERÇEK

60 3 70
                                    

Bölüm çok uzun ;) Sindire sindire ve heyecanlanmadan okuyun.

İyi okumalar canımın içleri 🖤

"Vicdan mahkemesinde insanlığım idam edilirken, kötülüğüm beraat etti."

Çaresizliğin ne demek olduğunu ilk defa 8 yaşımda, annemi kaybettiğim gün öğrenmiştim.

Öyle bir çaresizdim ki, yaşamaya devam edemem sanmıştım.

Çocukluğumda tek arkadaşım annemdi. Hep içine kapanık ve çekingen bir çocuk olduğumdan etrafta çok arkadaşım yoktu. İlk okula başladığımda çocuklar benden nedensizce uzaklaşmışlardı. 2. Sınıfta annemi kaybettiğimdeyse tüm renklerim tamamen siyaha boyanmıştı.

Annemden sonra evimin yıkılan duvarlarını babam tamir etti.

Fakat 13'üme geldiğimde evim sadece sarılmakta kalmamış, tamamen yıkılmıştı.

O evin enkazında kaldım. Üzerimde ki taşları kaldıracak kimse olmadı.

Bağırmaya çalıştım, fakat dilim lal'di.

Görmeye çalıştım, fakat yüreğimden içeriye sızan tek bir ışık dahi yoktu.

Çaresizdim.

8'im de, 13'ümde de, 18'imde de...

Öyle bir çaresizlikti, nefes almak bile ölüm gibiydi.

Çocuktum. Fakat çocuk olduğuma hiç bir inanmadım.

İnsandım. Fakat hiç bir zaman insan gibi davranılmadım.

Yaşadım. Fakat buna yaşamak denmezdi.

Daha çok içimde ki çocukla savaşıyor gibiydim.

Geçmişim ve bugünüm savaşıyordu.

Geleceğim ise, hiç bir zaman umurumda olmamıştı.

Bu savaşın sonunda sağ çıkan kişi bugünüm olursa, bir geleceğim olabilirdi belki. Yaşamak için bir nedenim olabilirdi. İyileşirdim, gülerdim, belki yeniden çocuk olurdum.

Fakat eğer bugünüm yenilir ve geçmişim kazanırsa, çocukluğum tarafından katledilirdim.

Bugünüm olmazdı. Geleceğim zaten hiç olmamıştı.

"Efil."

Duyduğum sesle başımı pencereden doğrultup sesin geldiği yöne baktığımda gözlerim Alaz'ı buldu. "İyi misin?"

Gözlerimi etrafta gezdirdim. Ders bitmişti, teneffüs olmuştu ve sınıfta kimse yoktu.

Başımı salladım. "İyiyim, Alaz." Derin bir nefes aldım. "Sen nasılsın asıl?"

"İyi."

Tek bir kelime: İyi.

Sahilde kavga ettikleri günün akşamı Serçe mutlulukla Arel'i arayıp Alaz'ın eve döndüğünü söylemiş, ertesi günse Alaz okula gelmişti. Fakat o günden beri ne Alaz ne tek kelime etmişti ne de Alaz. Birbirlerini görmüyor, konuşmuyorlardı. Hatta artık yan yana da oturmuyorlardı.

"Alaz," dedim kısık bir sesle. Dudaklarıma bir tebessüm yerleştirdim. Sahtelikten uzak, sıcacık bir tebessüm. "Bana anlatabilirsin."

Onlarla tanıştığım günden beri bana hep en soğuk davranan ama son birkaç haftadır kendime en çok benzettiğim kişi Alaz'dı.

En ufak şeyde kendini suçlaması, öfkesini kontrol edememesi, sevdiklerine verdiği değer... Çoğu yönüyle bana benziyordu. Her şeyi hıt kenara bırakıp doğru düzgün düşündüğümde terk etmiştim bunu.

BEYAZ FREZYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin