26 - YANGIN

26 1 54
                                    

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın. 🖤

İyi okumalar. 🖤

"Ölümü dileyen küçük bir kız çocuğuydum ben. Sonra sen geldin ve ben yeniden ölmeyi diledim. Çünkü sen cennettin ve ben cenneti ölmeden göremezdim."


Annemin ve kardeşimin ölüm haberini aldığım o lanet şubat gününü çok iyi hatırlıyordum.

20 Şubat, babamın doğum günüydü.

Ve biz o güne kadar hiç babamın doğum gününü kutlamamıştık.

Unuttuğumuzdan falan değildi. Sadece babam istememişti. Dedem onu öylesine otoriter ve sert büyütmüştü ki, sanki yasaktı doğum günü kutlamak. Sanki ayıptı böyle küçük şeylerle mutlu olmak.

Babam böyle büyümüştü ama bizi hiç böyle büyütmemişti. Nazlı'ya bile 3 senelik hayatında çok güzel doğum günleri yaşatmıştı.

Ben o gün, sanki hep beraber yaşadığımız son gün olduğunu biliyormuş gibi kutlamak istemiştim babamın doğum gününü.

Bir hafta önceden bunun planını yapmış, her şeyi ayarlamıştık. Ben okuldayken onlarda arabayla alışverişe çıkacaklar, akşam ben geldikten sonraysa babam gelmeden her şeyi hazırlayarak ona sürpriz yapacaktık.

O gün, ben akşam yapacağımız doğum günü partisinin hayalini kurup babamın ne kadar mutlu olacağını düşünerek okula gitmiştim. Öyle mutluydum ki içim içime sığmıyordu.

Öğleden sonra ki ilk dersin ortasında gözlerimin dolmasıyla başlamıştı her şey. Neden dolduğunu bilmiyordum. Ders dinlerken, akşam yapacağımız doğum günü partisini düşünürken bir anda gözlerimden akmaya başlayan yaşların sebebi neydi bilmiyordum. Ama o gün okul çıkışına kadar ağlamamı durduramamış, çocuk kalbime oturan sıkıntının nedenini bulaşmamıştım.

Okul çıkışı dayım beni almaya geldiğinde annem alışverişte, babam işte olduğu için beni alamadıklarını düşünmüştüm ama dayımın yüzünde ki ifade öylesine acı doluydu ki kötü bir şey olduğunu anlamıştım.

Dayım bana bir şey söylememekte kararlıydı ama o kadar çok, "ne oldu?" diye sormuştum ki -en sonunda ağlayarak sormuştum- sonunda söylemek zorunda kalmıştı.

8 yaşında bir çocuğa annen, bir anda arabanın önüne atlayan bir çocuğa çarpmamak için sağ kavşaktan gelen arabayla çarpıştı, diye nasıl söylenirse, öyle söyledi işte.

Dayım benim ağlamalarıma dayanamayıp beni hastaneye götürürken bir yandan annemin bana öğrettiği tüm duaları okuyor, diğer yandan hala akşam yapacağımız partiyi düşünüyordum.

"Allah nasip etmeyeceği bir şeyin hayalini kurdurmaz," derdi annem. Ben o partinin ve mutluluğun hayalini kurmuşsam, Allah istediği içindi. Biz mutlu olacaktık. Eğer olmayacaksak Allah neden bana bunun hayalini kurdursundu ki?

Ama öyle olmadı.

O hastanede iki kere öldüm fakat cesedimi kimse görmedi ve bedenim, o hastane koridorlarında yapayalnız bir şekilde çürüdü.

İlk ölmüşüm; bir bedenin ameliyathanenin içinden sedyeyle, üzerinde beyaz bir çarşafla çıkarılmasına şahit olduğum andı. Beyaz çarşaf bedenin saçlarını dahi kapattığı için kim olduğunu anlayamamıştım.

BEYAZ FREZYA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin