Su içindeki bir şey

35 0 0
                                    

Bir gün, vazoyu pencerenin yanına taşırken Sara'nın dua etme görüntüsü aklına geldi, burada ne için dua ediyordu? Aklından silinmeyecek bir soruydu. Kendi evi olmasına rağmen oraya gitmezdi ve hatta oraya ilk defa geldiğini hissetti. Orası Sara'nın yeriydi. Sara gibi pencereyi açtı, orada değişen bir şey yoktu. Manzara ve hava güzeldi ama özel değildi. Hafif bir çiçek kokusu burnuna geldi, ama orada çiçekler yoktu. Sara olsaydı, jangi çiçeğin kokusu diye hemen söylerdi herhalde. Ahmed, hangi çiçek olduğunu anlamadı, sadece çiçek kokusu alıyordu. Peki bu koku nereden geliyordu? Kaynaksız bir çiçek kokusuydu. Vazoyu eline aldı, oradan gelen bir koku da değildi. Sara gibi orada kaldı, pencereyi açtıkça hafif bir  çiçek kokusu geldi. Rüzgarla mı buraya geliyordu? En mantıklı fikir buydu. Bu soru, gün geçtikçe derin bir yere gömüldü ve Ahmed düşünmeyi bıraktı. Süs havuzuna yanlışlıkla düşürülmüş yüzük gibi unutuldu. Sara için süs havuzu neydi? Bu da tekrar tekrar düşündüğü diğer bir soruydu. Ahmed için pek önemli bir yer değildi, orası Sara'yla görüşebileceği bir yerdi sadece. Bunun aksine Sara için özel bir anlam vardı, sadece suyun sesini dinlemek için değildi herhalde. Aradığı kişiyle görüşebileceği bir yer olarak düşünüyor gibiydi. Sara, omzuna kadar olan uzun saçlarını kulaklarının arkasına aldı, onun kusursuz çaresinin çizgisi ortaya çıktı ve dudakları sanki taze açan çiçek gibi ufak açılıyordu, biraz kalın dudaklarında yeni açmış gül gibi kırmızılık vardı. Sara'nın yandan profili ve önden görünen yüzü biraz farklıydı.

O ağzından akan nefes, ses, söz, her şey Ahmed'i sürükledi... Marco'un amacı ne?  Vatanı için bu önemli bir fırsat olabilir, eve döndükten sonra da bu düşüncesi onun aklından çıkmadı. Sara'nın sözü de hafızasının derinliklerinden geri geliyordu, kuyudan su çeker gibi... O gece bıraktığı eski kaset çalar var... Buraya kadar getirebilseydi bile hemen bozulurdu galiba, ama önemli olan yanında götürmekti, orada bırakılan sadece kaset çalar değildi. Kaset çaları yanında getirmemesine bu kadar büyük bir pişmanlık duyacağını düşünmemişti Ahmed. Hastanedeki kaset çaları buraya geldiğinde kendi parasıyla aldı. Orada bıraktığı kaset çalardan farklı bir modeldi. Aynı modeli bulmaya çalıştı fakat bulamadı. Aynı yıl çıkan benzer bir modelin ikinci eliydi. Ama Faure'nin kasetini alması o kadar zor değildi. Görevli bu kadar eski model kaset çalar almasının sebebini anlamıyordu ve daha yeni bir modelin ikinci elini Ahmed'e önerdi. Arada tamir ettirmek gerekiyordu. Bu hareketi, başkalarına tuhaf gelmiş olabilirdi ve onlar için o eski kaset çalar çöptü galiba. Bir bakıma daha müzik çalmaya devam eden o kaset çalar mucizeydi. Ne kadar benzese bile o kaset çalar vatanındakinden farklıydı. O kaset çaları önce eve koydu ama hastanede bayağı vakit geçiriyordu Ahmed, o yüzden oraya taşıdı. Ahmed'in kaset çalara karşı davranışı solmuş çiçeklere su vererek yine canlandıracağını umar gibiydi. Öyle bir adamın hikayesi var mı, eğer varsa o hikayedeki adamın adı Ahmed olurdu herhalde. Ameliyat öncesinde de, sonrasında da Faure'nin Sicilienne'siyle kendini sakinleştirebiliyordu.

Yani vakit buldukça orada müzik dinleyerek geçirirdi. Orada uzun vakit geçiriyormuş diye düşünülebilir ama günde beş on dakika orada dinlenebilirse şanslıydı. O müzikte Ahmed'in anıları ve geçmişi vardı. Bu şehre kaçıp geldiği zaman on iki, on üç yaşındaydı. O gece birkaç kez kamyon değiştirdiler. Kamyon kasasının soğukluğunu ve karanlığını hala hatırlıyordu. Kamyon kasasında arkadaşları yoktu. Televizyondan veya gazeteden kendi durumunu öğrendi. Orada kalsaydı hayatını kaybedebilirdi. Bazı arkadaşları hayatını kaybetmiş olabilirdi. Onları merak etmişti fakat artık bu olay üzerinden  fazla zaman geçmişti. Buraya ilk geldiğinde arkadaşı yoktu ve yeni bir dil öğrenmek hiç kolay değildi, ama bu Amerika'ya gitmek için işine yaradı denebilir. Okula gittiği ilk gün, hiçbir şey bilmeden yardım eden nazik bir kadın vardı, tek başına oturan Ahmed'e seslendi. "Merhaba, adım Büşra" diye elini uzattı ve Ahmed de kendi adını söyleyerek onun elini tutup tokalaştı. Büşra da uzun zaman geçmesine rağmen o günü hatırlıyordu. Büşra, Ahmed'i ilk gördüğünde sokağa atılmış bir kedi gibi bakan gözlerle tek başına sandalyede oturuyordu ve ona seslenmemesi kötü hissettirdi kendine. Okuldan mezun olduktan sonra da, arkadaşlıklarının bu kadar uzun devam edeceğini ve bu kadar başarılı bir doktor olacağını da düşünmemişti. Gazeteci, Ahmed'in geçmişini merak ediyordu. Ahmed'in geçmişi hakkında Büşra'nın ağzından değil, Ahmed'in ağzından duymalıydı. Yine atölyeye geleceğini tahmin etmek zor değildi. Ahmed'in ve Büşra'nın geçmişini araştırınca mutlaka bir kadına varacaktı, onun adı Sara'ydı. Bir gün Ahmed'i süs havuzunda otururken gördü ve onun yanında bir kadın vardı. Yanına gidip Ahmed'e seslendi, yanındaki hiç görmediği bir kadındı.

Sara'nın DuasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin