Çiçekleri sevdiği kadar kedileri de seviyordu. Çocukken evde beslediği kedinin ölümü, Sara'nın ilk yaşadığı ölüm oldu ve bununla ölümü öğrendiğini anlatmıştı bana. Anlatırken Sara'nın elinde tuttuğu kitabı hâlâ bulamıyorum... Her neyse, Sara ilginç bir kedinin hikayesi anlatmıştı. Özel gölgeli bir kedi bu dünyada yaşıyormuş ve o kediyi bulunca kendini feda etse bile kurtarmak zorundaymış. O kedi gece bulunmazmış, gölgesini görmek için güneşin olması gerekiyormuş. Neden kurtarmak zorunda kalacağını, başka detayları da anlatmış olabilir, ne yazık ki şimdi hatırlayamıyorum. Eğer bu hikayeyi biliyorsanız bana anlatın lütfen. Burada kalemimi bırakıyorum. Açıkçası daha yazmak istediklerim var ama sonraki mektubumda yazacağım. O zaman görüşürüz, yanıt yazmanıza gerek yok."
Burada mektubu bitiyordu. 'Özel gölgeli bir kedi'... Daliya'nın da hiç duymadığı bir hikayeydi, Sara nereden o hikayeyi buldu? Defteri açtı, kalemini eline aldı, mektuptan hissettiklerini yazmaya başladı Daliya. Sara'yı hayal ederek izlenimlerini yazınca beyaz sayfa hemen doldu. Akşamın turuncu güneş ışıkları, perdelerden geçip mektubu okuyan Daliya'yı yumuşakça aydınlatıyordu. Mektubu masaya koyup çay yaparken birden telefon çaldı, arayan kişi Umut'tu. "Ne oldu?" Daha önce anlattığı Büşra ve Nur'un atölyesine gideceği gün hakkında konuşmak istediğini söyledi Umut. "Yarın, boşmuş ve acele işlerini de bitirmişler. Sizin için de yarın uygunsa diye aradım, yarın nasıl?"
"Aynen, benim için de yarın sorun yok, zaten boşum." "Anladım, yine sizi arayabilirim." "Tamam, o zaman görüşürüz Umut." Telefonu kapattıktan sonra Daliya da hastaneyi aradı, maalesef Doktor Ahmed ameliyattaydı ve görevliye önemli bir şey olmadığını söyleyip telefonu kapattı. Artık güneş battı, onun yerine ay gökyüzündeydi, dolunay olmak üzereydi, ay yüzünden mi? Gece olmasına rağmen her zamanki kadar karanlık olmadığını hissetti Daliya.
*
Ahmed, ameliyatı yeni bitirmiş halde masaya döndüğünde oraya bir not bırakılmıştı. Bir saat kadar önce Daliya'nın buraya telefon ettiğini yazıyordu, ancak önemli bir şey olmadığı için geri aramasına gerek yokmuş. Sara hakkında yazdığı mektubu okumuş galiba, hemen aklına bu geldi. Öğlen gelen hastayı aklından çıkaramıyordu ve o zamanki şaşkınlığı daha devam ediyordu. Ancak onun hastalığı nadir değildi ve Ahmed'in defalarca yaptığı bir ameliyat olacaktı. Kocasıyla odaya giren hasta kadını görünce bir an kendine ne olduğunu anlayamadı Ahmed. İnanılmayacak kadar Sara'ya benziyordu, eğer yaşamaya devam etseydi öyle bir kadın olurdu galiba.
Kendini sakinleştirmeye çalıştı ama başaramadı ve sonuç olarak nefes almak için odadan çıktı Ahmed. Tuvalette yüzünü yıkadı, hiçbir şey değişmedi, yani sakinleştiremedi kendini. Onun yerine hastalık ve ameliyat hakkında anlatmaya başladı Doktor Emre. Bir an tuhaf bir ifade sardı yüzlerini, bu yüzden Ahmed'in acele bir işi çıktığını söyleyip onları sakinleştirdi Doktor Emre ve onun anlattıklarını dinleyerek vakit geçtikçe yüzlerindeki şüphe silindi. Ahmed odaya döndüğünde Emre hemen hemen her şeyi anlatmayı bitirmişti. Sara'yla yapay çiçekten bahsettiği gün aklına geldi, o zamanki gibi cevap verebilir miydi? Onun Sara olmadığını nasıl anlatabilir? Elbette o Sara değildi. Ancak, tamamen Sara'yla aynı bir kadın karşısına çıkarsa...?
Emre, Ahmed'in bu tuhaf davranışını farkındaydı, onlar odadan çıktıktan sonra endişeli bir yüzle sordu. "İyi misiniz?" "Merak etme, yorgunum sadece. Sen de dikkatli ol, iyi uyu." Gerçeği söyleyebilir miydi? Hastanın ölmüş eşine benzediğini söyleseydi ne olacaktı? Yalan değil, ama inanabilir mi Emre? Öyle olsa da bu kadar telaşlanmasının sebebi olmazdı galiba. Her neyse gerçeği Emre'ye anlatmasının işe yaramayacağını düşündü. Sonra net bir sebep söylemeden birden sebepsiz fenalaştığını söyledi Ahmed, Emre'nin buna inanmadığı belliydi. "Ameliyatı, ben yaparım. Siz asistan tarafına geçin, hasta için de..." "Eğer fenalaşırsam öyle yaparız." "Anlaştık o zaman..."
Eve dönerken yine sokak lambasının ışığının kesilmek üzere olduğunu fark etti Ahmed. Demek ki, oradan geçmeden eve dönmeliydi ve daha önce hissettiği gibi kötülük veya karanlığı yine hissediyordu Ahmed. Bir şey yapmazsa uyuyamaz diye düşünürken mektup yazmak aklına geldi. Kağıdı çekmeceden çıkarıp kalemi eline aldı Ahmed. Beyaz kağıda bakmaya devam etse de yazacak bir şey aklına gelmeden vakit sadece akıp geçti, birden duymaya başladığı yağmur sesinin Ahmed'e hatırlattığı acı veren bir anıydı, böyle bir şey okumak isteyecek mi Daliya diye düşünmeden önce kalemin lacivert mürekkebi beyaz kağıda dokunmuştu. Yağmur ve mürekkep, bu iki sıvı zamandan geçip bağlanıyor muydu?
Eğer hava güzel olsaydı Sara'yla tiyatroya gidecekti, Büşra da evine gelmeyi düşündüğünü söylüyordu zaten. Ancak şiddetli bir yağmur, Ahmed ve Sara'yı eve kapatmıştı. Pencerenin yanında dışarı bakan Sara'nın iç çekmesi, yağmur sesinin arasından duyuldu. Sıkılmış yüzüyle sofaya oturan Ahmed'in yanına geldi Sara, yanına oturup başını omzuna yaslayınca Büşra'yla gittiği pikniğin ne kadar güzel olduğunu anlatmaya başladı. Aslında o gün Ahmed de gelecekti, ne yazık ki hastaneye gitmek zorunda kaldığı için iptal etti. Böyle olacağını tahmin etmiş gibi hemen kabul etmişti, yine oraya gideceğini planlarsa mutlaka geleceğine dair söz verip hastaneye gitmişti Ahmed.
O günden beri hemen hemen her gün leylek ve göl hakkında Ahmed'e anlattı Sara. "Tatil olmasına rağmen böyle yağmur yağması olur mu?" Ahmed'e değil, pencerenin dışına doğru söyledi Sara. Ne yapsalar da yağmur sesinden kaçamadılar. Ancak, Sara kadar kötü düşünmüyordu Ahmed, evde böyle boş boş vakit geçirmenin insanların hayatında gerektiğini düşünüyordu. Telefon çaldı, Ahmed'in tahmin ettiği gibi Büşra'dandı. "Ahmed, Sara orada mı?" "Onunla konuşmak ister misin?" "Yok yok, evinize gelecektim. Ama bitirmek istediğim bir işim çıktı, şimdi atölyeye gideceğimi ona söyler misin?" diyen Büşra'nın arkasından da yağmurun sesi geliyordu. "Tamam, ona söylerim. Kolay gelsin sana." "Teşekkür ederim, o zaman görüşürüz" dedi Büşra, telefonu kapattı Ahmed.
Ona Büşra'nın söylediklerini anlatmak için sofaya geri döndü ama Sara her şeyi dinlemişti. Sofadan kalkıp pencerenin yanında yine dışarı bakmaya başladı Sara, hiçbir şey değişmemesine rağmen. Birkaç hafta önce hastasının verdiği çikolatayı hatırlayıp mutfaktaki raftan aldı ve yanına kahve hazırlamaya başladı Ahmed. Evlenme hediyesi olarak Büşra'nın verdiği at resmi olan kupayı çikolatayla birlikte masaya bıraktı, Sara'yı çağırırken onun ağzının hareket ettiğini fark etti, ses duyamadı ama kesinlikle bir şey söylüyordu. Kahveyi kupaya döktükten sonra yine onu çağırdı ama yanına gelmedi Sara, bir kez daha çağırdı ama sonuç aynıydı, sesini duymuyor değildi. Ahmed, pencerenin yanına gitti ve Sara'nın gözünden yağmur gibi gözyaşı aktığını fark etti, dışarıdaki yağmurdan farklı bir 'su' idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sara'nın Duası
Historische RomaneDoktor Ahmed için Sara en sevdiği kadındı. En yakınında olmasına rağmen bilmediği şeyler vardı. Onlardan biri pencerenin yanında dua eden endamıydı. Ne için dua ediyordu? Sara'nın duasının anlamı neydi? Bunu merak eden sadece Doktor Ahmed değildi...