Yağmurdan dolayı planın bozulduğu için mi? Öyle bir sebeple ağlayacak bir kişi değildi, ama başka bir sebep Ahmed'in aklına gelmedi. Sara, yanağından akan gözyaşını eliyle sildi, fakat Ahmed mi silmeliydi? Sara'nın bakışının sonunda ne var, onun gibi dışarı baktı Ahmed. Sara'nın fısıldar gibi tekrarladığı sözünü de yol kenarında yatan kediyi görünce hemen anladı. "Yine kediyi kurtaramadım..." Bu sözünü duyup ne yapabilirdi Ahmed? Kedinin nefes almadığı uzaktan bile belliydi, trafik kazası geçirmiş olabilir. Sara 'yine' derken çocukluğundaki kedisini mi kastediyordu? O gün de yağmur yağıyordu ve gök gürültüsünün kedinin hayatını kopardığını söylemişti galiba. Sara için bir şey yapmak istiyordu ama kediyi kurtaramazdı artık."Sen ne yapmak istiyorsan onu yapalım." Nedense Sara'nın isteği Ahmed'e akar gibi Ahmed'e geçti ve aynı zamanda öyle yapmak zorunda kaldığını hissetti Ahmed. İlginç bir histi, Sara'nın elini tutarak şemsiyesiz sadece birkaç havluyla dışarı çıktı. Trafik kazası geçirmesine rağmen kedinin büyük bir yarası yoktu ve yağmurla vücudu yıkanmış gibi kanama da görünmedi, beyaz ve siyah bir kediydi. Açık kalan gözlerini kapatmak için elini yaklaştırdı Ahmed, bu kez Sara onun elini tuttu. "Bu benim işim" diyerek elini kediye yaklaştırdı, sonra yavaşça gözlerini kapattı. Artık uyumuş gibiydi. Getirdiği havluyla onu sardı Ahmed.
"Ahmed, oraya gidelim" "Oraya mı?" Sara'nın dediği 'oraya' nereye? Ahmed'in aklına hiçbir yer gelmedi. "Neyse beni takip et" diyerek yürümeye başladı Sara. Apartmanın yakınındaki büyük parkın çitlerinden geçince orman gibi ağaçlarla dolu bir yer vardı. O çitten atladı Sara, ona havluyla sardığı kediyi verdi ve Ahmed de çitten atladı, sonra geri ondan kediyi aldı. Toprak yağmurdan dolayı çamurluydu ve yürümeyi zorlaştırıyordu ama hiç durmadan yürümeye devam etti Sara. Sanki gideceği yeri biliyormuş gibi hiç durmadan... "Ahmed, burası" dedikten sonra elleriyle çukur kazmaya başladı Sara, onun için kedi gömmek ilk değildi. Ahmed de elleriyle çukur kazmak için havluyla sardığı kediyi toprağa koymak üzereydi, Sara hemen bunu fark etti.
"Ben çukur kazarım, sen ona sarılarak bekle." Kediyi yere koymasını istemedi Sara. Artık Sara'nın elleri çamurla kapılıydı, yine de çukur kazmaya devam etti. Yağmur yağmasına rağmen soğuk değildi, temmuz ayındaki bir gündü. Gömleğine çamur sıçradığını farkındaydı ama hiç önemsemiyordu Sara. Kediyi koymak için uygun bir çukur kazmayı bitirince nefes nefese "haydi gömelim" dedi. Havluyu açtı Ahmed, oradan kediyi aldı ve sessizce çukura koydu Sara, kedinin vücudu artık taş gibiydi. Hemen çukuru kapatmadan bir süre kediye baktılar. Sonra çukuru kapatmaya başladı Sara, kedinin üstüne toprak attı, Ahmed de aynısını yaptı. Gömmeyi bitirince gözlerini kapattı ve ellerini birleştirdi Sara.
Uzun zamandan beri ilk defa gördüğü onun duasıydı, Ahmed de onun gibi gözlerini kapattı ve ellerini birleştirdi. Yağmur artık güçlü değildi ve her yere düşen damlaların sesi onların kulaklarına geliyordu, sessizce dünyayı ıslatıyordu. Yağmur yağmasaydı bu kadar derin bir çukur kazamazdı galiba ve çamurla dolu olsa da Sara'nın elleri kutsallığını kaybetmiyordu. O yağmurun sesinin içinden Sara'nın sesi duyuldu. "Gidelim." Gözlerini açtığında kendine bakıyordu. "Kediyi sardığımız havluyu bana verir misin?" Elindeki havluyu ona verdi Ahmed, orada biraz kedinin izi kalmıştı. Böylece geldikleri yolu yine yürüdüler ve çitten atladılar, apartmana yaklaştıklarında yağmur hemen hemen hiç yağmıyordu.
Eve dönünce önce Sara, sonra da Ahmed duş aldı. Ahmed, duştan çıktığında yine pencereden dışarı bakıyordu Sara, Ahmed'in yanına geldiğine fark edince ona yüzünü döndü. "Ben yine kediyi kurtaramadım, ancak elimden gelenin en iyisini yaptığımdan eminim. Tekrar böyle bir durum olursa, bu kez o kediyi kurtaracağım, bu benim görevim ve teşekkür ediyorum sana..." derken sanki ant etmiş gibiydi Sara. "Ben de yardım edeyim sana, yağmur da durmuş, değil mi?" "Evet, durmuş..." Sara'nın ıslak saçlarına dokunurken masadaki kupa Ahmed'in gözüne çarptı. "Kahveyi geri ısıtırsam içer misin?" diye sordu Ahmed. "Evet, içerim. Ben ısıtırım, sen bekle." Son olarak mutfağa giderken onun saçlarına yine dokundu, masadan iki bardağı alıp mutfağa gitti Sara.
Pencerenin yanında duran Ahmed yine çiçek kokusu aldı, Sara'dan mı geliyordu? Şampuan kokusu muydu? Düşüncesini keser gibi Sara'nın çağırma sesini duydu, hemen masaya gidip oturdu Ahmed. "Oranın yanına çiçeklerin tohumunu gömmeye gideceğim, sen de gelir misin?" diyerek Ahmed'in elini tuttu. "Elbette, ben de gelirim." Sara gülümsedi ve kahvesinden içti. Ondan sonra çikolata yiyerek, kahve içerek bulutların arasından yere düşen ışıkları izlediler. Sara her zamankinden biraz daha erken yatağa girdi, Ahmed de yapması gerekenleri bitirince onun yanına gitti, artık Sara uyuyordu. Sebepsiz onun yanağına dokundu, yumuşak ve biraz soğuktu. Ahmed de yatağa girdi ve yan yana uyudu. Gece yarısı, birisinin yanağına dokunduğunu hissetti, sadece bir rüya mıydı?
Ondan bir hafta kadar geçti, güneşli bir gündü, sabah erken Ahmed'i uyandırdı Sara. "Ne oldu?" "Çiçek tohumunu gömmeye gidelim." "A, tamam" deyip hemen yataktan kalktı ve hazırlandı Ahmed. Dışarı çıkınca güneş ışıkları Ahmed'in uykusunu tamamen sildi, Sara hiç şaşırmadan kediyi gömdüğü yere Ahmed'i götürdü. Hava farklı olduğu için hemen hemen hiç anlayamadı Ahmed. Oraya ulaşınca kedinin mezarının yanına küçük bir çukur kazdı Ahmed ve oraya çiçek tohumunu gömdü Sara. "Bu arada hangi çiçeğin tohumu?" diye sordu Ahmed. "Açtığında göreceksin" deyip açıklamadı ve onu gömdüğü günkü gibi gözlerini kapatarak ellerini birleştirdi Sara, Ahmed de hemen öyle yaptı. Ne yağmur veya rüzgarın sesi, ne de şehrin gürültüsü vardı.
Sara bu sessizliği bozmasın diye bir şey söylemeden Ahmed'in omzuna dokundu. Eve dönünce o günkü gibi kahve hazırladı ve çikolata yedi. Sara, gülerek bir şeyler anlatıyordu ama bunun ne olduğunu hatırlayamıyordu, ancak Sara'nın gülen yüzünü resim çizebilecek kadar açık bir şekilde hatırlıyordu Ahmed. Oraya gömdüğü tohumun hangi çiçek olduğunu şimdi de bilmiyordu ve artık bunu öğrenemezdi Ahmed, oraya tek başına gidemedi ve orayı bilen tek kişi Sara'ydı. Burada kalemi bıraktı ve kendi yazdıklarını bir kez daha okudu Ahmed, Daliya ne hissedecek? Zarfa kağıtları koyduktan sonra yatağa yattı. Sabah hastanedeki posta kutusuna mektubu attı Ahmed. Gerçekten bahçeyi dolaşmak için buraya tekrar gelecek mi Daliya? Bahçedeki papatyalar hiç değişmeden her sabah rüzgârla oynuyordu.
Hastanedeyken Sara'ya benzeyen hasta hep aklındaydı. İki gün sonra kontrol için yine buraya gelecekti, bu kez sakince yüz yüze konuşabilecek mi, henüz emin değildi Ahmed. Onların yeni evlendiğini Emre'den duydu, eşinin hasta olması kocasını şok etmiş ama gördüğü kadarıyla çok ağır bir hastalık değildi. Ameliyata karşı endişesi yoktu, ancak Sara'ya benzemesinde bir anlam hissederek bu düşünceden ayrılamıyordu Ahmed. "Doktor Ahmed, yavaş yavaş ameliyathaneye gidelim" diyen Emre'nin sesi arkadan geldi. "Evet, gidelim" diye yanıt verdi ve koltuktan kalkacaktı ama o an başı döndü ve geri koltuğa oturdu Ahmed. "İyi misiniz?" "Merak etme, ben iyiyim. Geç kalmamalıyız" diyerek tekrar kalktığında başı dönmedi. Emre'ye bakmadan hiçbir şey olmamış gibi yürümeye başladı Ahmed.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sara'nın Duası
Historical FictionDoktor Ahmed için Sara en sevdiği kadındı. En yakınında olmasına rağmen bilmediği şeyler vardı. Onlardan biri pencerenin yanında dua eden endamıydı. Ne için dua ediyordu? Sara'nın duasının anlamı neydi? Bunu merak eden sadece Doktor Ahmed değildi...