Sara'nın bardağına kahve döktü, sonra kendi bardağına da. Bardaktan çıkan buhar ilginç bir çizgiyle havaya saklanır gibi kaybolup gitti. "İşte böyle kediyle olan hayatım başladı" dedi Sara. "Melek de o kediyi gördü mü?" "Elbette, o hep yanımdaydı" diyen Sara'nın yüzünde yalan yoktu ve zambak gibi bembeyazdı. Bunu anlamayan Ahmed'in tavrını anlamamış gibiydi. "Kuyruğu uzundu ve güzeldi. Başka... o zambak gibi beyazdı" dedi Sara, böyle o beyaz kedi hakkında anlattı, o gün ilk defa değildi ama şimdiye kadar böyle detaylı konuşmamıştı. On iki yaşındayken ölen o kedi, Sara'nın içinde açıkça duruyordu. O gün, birbirine hiç karışmayan su ve yağ, veya güneşli bir gündeki yağmur gibiydi. Her zamanki gibi konu değişti. Sara, yeni döktüğü kahveyi hemen hemen hiç içmedi... Sabah, nedense her zamankinden erken gözlerini açtı. Pencerenin yanında Sara'nın hayaleti yoktu. Hastaneye gelince Doktor Emre hemen yanına geldi ve Ahmed'e bir şeyler anlattı. Gelecek hafta bir hastanın geleceğini, ona ait dosyaların postayla buraya gönderileceğini ve onun ameliyatını mümkünse erken yapmasının söylendiğini söyledi. O hastanın kim olduğunu tahmin etmek o kadar zor değildi. Akşam, Mısır'daki hastaneden telefon geldi ve Ahmed'i çağırdı hemşire, telefonu eline aldı.
Telefondaki ses, Marco'nun kızının durumunu anlatmaya başladı, nesi olduğunu anlamak için yardımcı oldu ve detaylarları dosyada okuyabileceğini söyleyip telefonu kapattı. Sonra, Doktor Emre'yi geri çağırdı. Onunla nasıl bir ameliyat olacağını düşünmeye başladı. Öncelikle bu ameliyatı başarmak zorundaydı, eğer başarısız olursa hayatını kaybetme olasılığı vardı. Marco'nun o notu okuması için de önemliydi. Büyük bir ameliyat olacağından emindi. Ama Marco'nun kızının ameliyatı zor olan kalp ameliyatlarından biriydi. Torasik aort anevrizması ameliyatı yapma olasılığı vardı. Basitçe anlatırsa aortu yapay kan damarıyla değiştirme ameliyatı. Doktor Emre'nin yüzü gelecek zorluğun büyüklüğünü gösteriyordu. Sadece bu ameliyat için değil, ondan duyduğu kadarıyla Marco'nun kızı Marfan sendromuymuş. Torasik aort anevrizmasının sebebi de bu olabilirdi. Ahmed de bunun ne kadar zor olacağını anlıyordu. İşini bitirip eve dönmek üzereydi, nedense eve dönmek istemedi ve o odaya doğru yürümeye başladı. Kendini sakinleştirmek istiyordu. Odanın önüne geldiğinde içeriden ses duydu. Aslında orası Ahmed'in özel odası değildi. Orada vakit geçirmekten vazgeçip eve dönmeyi düşündü ama kapı açıldı ve Ahmed'in önünde Doktor Emre vardı.
"Doktor Ahmed, sizi arıyordum. Burada olduğunuzu düşündüm ama yoktunuz" dedi. Ahmed, başka bir doktorla biraz konuşuyordu ve tam o sırada Doktor Emre onun masasına gelmiş ve orada olmadığını görünce buraya gelmiş. "Bu kadar eski bir kaset çalar ilk defa gördüm. Her zaman onunla mı müzik dinliyorsunuz?" "Evet, onunla müzik dinliyorum. Eski ama sesi güzel bence. Bir dinlemek ister misin?" sorusunu duyunca başını salladı. Ahmed, her zamanki gibi kaset çaların oynatma düğmesine bastı. "Bu müzik de güzel ama eski olmasına rağmen bu kaset çalar da güzel ses veriyor. Böyle bir yerde mola vermek iyi olur. Fakat burası biraz temizlenmeli bence" dedi Doktor Emre. Ahmed, kaset çaların sesini beğendiğini hemen anladı. "Anlamıyorsun, temizleyince herkes buraya gelecek, onun için burası böyle iyi. Sofaya oturunca toz uçar ama bu güzel ses için toz da yardım etmiş olabilir" dedi Ahmed. "Olabilir" deyip güldü Doktor Emre ve elindeki dosyayı göstererek Ahmed'e sormak istediklerini sordu. Ahmed de onlara bir bir cevap verdi. Doktor Emre sadece çalışkan değildi, doktor olarak güzel kalpli biriydi. Kendi başarısını fazla düşünmüyordu. Bazıları yanlış bir tarafa gidiyordu ve öyle doktorları görüyordu Ahmed.
Ne kadar teknik bilse bile öyle olunca o kişiye artık gerçek anlamda doktor demek zordu. Hasta için değil, kendinin nasıl bir yere gideceğini merak ederek riskli bir ameliyattan kaçanlar da yok denemezdi. Doktor Emre'den öyle bir hava hiç almadı. Dosyayı kapattı ve sofadan kalkarken "Bu arada bu müziğin adı ne? İlk defa değil, daha önce de duymuş olabilirim" dedi Doktor Emre. "Faure'nin Sicilienne'si" diye yanıtladı Ahmed. "Teşekkür ederim, unutmayayım" dedikten sonra dosyayı eline alıp odadan çıkıp gitti. Sara da böyle Ahmed'e bu müziğin adını söylemişti. O zamanki Sara'nın sesi odadaki müzikle birlikte kafasından geçti... "Sara, sen nasıl bu müziği öğrendin? Ben çocukken soğuk aldım ve o zaman annem bana dinletti" dedi Ahmed. Sara'yla uzun vakit geçirmesine rağmen nedense bunu sormamıştı. Birden bir şeyin iddiası gibi aklına geldi. O gün tiyatroya gidecekti ama hava bozdu. Sabahtan beri yağmur yağmaya devam ediyordu ve pencereye çarpan yağmurun sesinden ne kadar güçlü yağdığını anlayabildi. Güneşin varlığını hissedemeyecek kadar kalın bulutlar gökte vardı. Güneşli olunca pencerelerden giren ışıklarla lambayı açmaya gerek yoktu ama o gün öyle değildi, oda loştu. Buna rağmen nedense Sara, lamba açmayı istemiyordu ve Ahmed ona uydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sara'nın Duası
Ficción históricaDoktor Ahmed için Sara en sevdiği kadındı. En yakınında olmasına rağmen bilmediği şeyler vardı. Onlardan biri pencerenin yanında dua eden endamıydı. Ne için dua ediyordu? Sara'nın duasının anlamı neydi? Bunu merak eden sadece Doktor Ahmed değildi...