Saat ibresi (1)

17 0 0
                                    


Güneşlenmek için dışarı çıkıp markete giderken sabahın ferah havası Daliya'yı sardı ve geceninkinden farklı bir şekilde onu rahatlattı. Oradan apartmana döndüğünde posta kutusunda birkaç broşürün arasında beyaz bir zarf buldu. Kimden olduğunu hemen anladı çünkü bu ilk defa değil, ikinci kezdi. Dairesine dönünce Doktor Ahmed'in yazdığı mektubu hemen açtı; kahvaltı yapmadan okumaya başladı. Sara isimli bir kadının imgesi her kelimeyle Daliya'nın kafasında azar azar canlanmaya başladı.

Eski bir arkadaşını düşünür gibi tuhaf olmayacak kadar hayal edebiliyor muydu? Böylece bir insanın imgesini canlandırırken beyaz bir iplikle iğne iğne elinin veya ayağın ucundan oluşturmaya çalışırken, asla dokunmasına izin vermeyen bir kuvvetle bir meleğin tamamlanmasını izler gibi bir korkuyla karşılaşıyordu Daliya. Yine de keşke yüz yüze konuşabilseydi diye dilemedi değildi. Doktor Ahmed'in yazdıklarının arkasındaki Sara'ya dokunamasa da kendine gelince eline bir kalem alıp beyaz bir sayfayı cümlelerle dolduracak kadar hızla yazmaya başladı Daliya. Yağmur tanelerinin birini bile kaçırmamak için küçük ellerini havaya uzatan bir kız çocuğu gibi hissetti kendini.

Yine de aklına gelen bütün imgeleri yazmak imkansızdı ve kaçırmış olduğu imgeler yağmur damlaları gibi su birikintisine düşüp kaybolmuş olabilir. Kalemi masaya koyup pencereye doğru baktığında güneş batmak üzereydi ve sabahtan beri vaktini oturarak geçirdiği için kendini taş olmuş gibi hissetti, vücudu hareket etmek istemiyordu. Kollarını kaldırmakta zorlandı ve sandalyeden kalktıktan sonra odada yürüyerek vücudunu esnetti Daliya. Hemen hemen hiç yemek yememesine rağmen aç hissetmedi ve kahvaltı için aldıklarını akşam yemeği olarak yedikten sonra duş aldı Daliya. Duştan çıkınca artık akşam olmuştu, dışarısı karanlıktı ama gökte ayın güzelce parladığını fark etti.

Perdeyi açınca Daliya'nın dairesine de ışıkları girdi. Gündüz yazdıklarına bakarak düzeltmeler yaptı ve yeni aklına gelenleri oraya eklemeyi bitirdiğinde artık gün değişmek üzereydi ama biraz daha yazmak istediği için yazmaya devam etti ve tekrar saate baktığında saat üçtü, artık defteri kapattı, kalemi de elinden bıraktı. Işığı kapatıp yatağa yattı Daliya, mehtabın içinde. Yorulmuştu ama bundan ziyade yazmak istediklerini yazabildiği için derin bir şekilde uyuyabilmişti. Yine de uyanması, güzel olmamıştı. Kendiliğinden uyanmadan önce telefonu çaldı ve saate baktığında saat ondu.

Bir an kim böyle erken bir saatte arıyor diye sinirlendi Daliya ama o kadar erken değildi ve kim olduğunu da tahmin edemedi değildi. Daliya'nın sesinden yeni uyandığını sezmek zor değildi, uyandırdığı için tekrar tekrar özür diledi Umut. "Gerçekten sorun yok, biraz sonra uyanacaktım zaten" diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı Daliya. "Bugün müsait misiniz?" "Bir şey mi oldu?" "Hayır, ama müsaitseniz akşam dörde doğru hastaneye gelebilir misiniz?" Sebebini tahmin etmek zor değildi, Daliya da Doktor Ahmed'le konuşmak istiyordu. Umut'un dediğine göre sabah şirkete telefon gelmiş, Doktor Ahmed'dendi ve bugün ameliyat bittikten sonra hastanede konuşmak istediğini söylemiş.

Bu kadar Umut'a güvendiğini bilmiyordu ama Daliya da bir sorun çıkarsa Umut'a danışacağından emindi, öyle bir hava vardı Umut'ta. Telefonu kapattıktan sonra kahvaltı olarak dünkü gibi ekmek ve çayla karnını doyurdu. Hastaneye gidene kadar yapması gereken bir şey olmadığı için taze çay yaptıktan sonra bardağı masaya koydu ve kalemi eline alıp yazmaya daldı ve beyaz kağıdı kelimelerle doldurdu. Saat ibresi biri yaramazlıkla ilerletmiş gibi bir anda geçti, saate baktığında yavaş yavaş hazırlanma ihtiyacı duydu Daliya. Boş bardağı yıkadıktan sonra biraz makyaj yaptı ve giyinip saate baktığında bu kez biri yaramazlık yapıp saat ibresini durdurmuş gibi daha çok vakit vardı.

Şimdi evden çıksa fazla erken hastaneye ulaşacağını bilerek evden çıktı Daliya. Aslında yazı yazmayı da düşündü; gerçi bunun için fazla kısa bir zamandı. O yüzden oraya varana kadar gözüne çarpan yerlere uğramak bir fikir olarak Daliya'nın aklındaydı. Büşra ve Nur'un atölyesine uğramak da bir an aklına geldi ama gitse de uzun kalamayacağı belliydi. Oraya giderse istediği kadar onlarla konuşarak vakit geçirmek istiyordu Daliya. Trene bindi ve hiç inmediği bir durakta inince hiç karşılaşmadığı bir manzara orada vardı. O kadar uzak bir yer olmamasına rağmen nasıl bu kadar farklı hissediyordu? Hemen bir sokağa girdi ve orada yürürken bir kitapçı Daliya'nın gözüne çarptı.

Büyük cam pencereden içeri bakarken sadece raflarda değil, ortasındaki büyük bir masada da düzenli bir şekilde kitap yığınları koyulu olduğunu gördü. Cam pencere bugünlerde temizlenmemiş gibiydi, tozlu ve su lekeleri görünüyordu. Ahşap ve biraz ağır kapıyı açıp içeri girdiğinde Daliya'nın burnuna ilk olarak ağaç ve kitap kokusu geldi. Bununla net bir şekilde kitapçıya geldiğini hissetti. İsmini bilmese de sakince çalan müziğin Amerika'nın ünlü bir parçası olduğunu biliyordu Daliya. Bir gün burada kendi kitapları da koyulsa ne kadar mutlu olacak diye düşünürken sanatla ilgili kitaplar olan rafın önünde kendini buldu Daliya. Fra Angelico'nun ismi hemen gözüne çarptı ve tablo kitabını eline aldı.

Sayfaları çevirirken eski anıları, tıpkı suda yüzen kabarcıklar gibi aklına geldi. Sadece İtalya'da geçirdikleri değil, eskiden yalnız kalmak için fazla geniş bir odada kitap okuyarak çoğu zamanını geçirdiği gençlik günleri de dahildi. Kitapların dünyasına kendini tamamen gömmek istediğini  düşünerek ve gerçek dünyadan böyle kaçmasının doğru olmadığını kalbinin bir köşesinde hissederek bu iki dünyanın ve iki duygunun arasında inlediği tek bir gece değildi. Öyle bir geceden geçmesinin de hayatında gereken bir parça olduğunu ise şimdi düşünebiliyordu Daliya.   

Kitapçıya uğrayarak böyle bir duygu yaşayacağını hiç düşünmemişti. Nostaljik ve eski kendinin güçsüzlüğünü oraya bırakır gibi kitapçıdan çıktı. Yine de hastaneye gitmek için biraz erkendi. Sokakta ilerlerken bir kitabın sonuna yaklaşıp az kalan sayfaların içinde nasıl şaşırtıcı bir sahne beklediğini umar gibi bir hisle yürümeye devam ediyordu Daliya. Müzik aletleri mağazası mı? Oranın önünden geçerken kulaklarına piyano sesi geldi ama gerçek piyano sesi değildi, kaset çalardan gelen bir sesti. Ünlü bir klasiğin parçası, sokaktaki gürültüye hiç yakışmıyordu. İçeri girince çok daha net bir şekilde ezgiler Daliya'nın kulaklarına geldi.

Sara'nın DuasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin