Ses kayıt cihazı

14 0 0
                                    

Zor bir ameliyat olacağını ön tanıdan anlıyordu, o yüzden ameliyatın akşını iyice düşündü, bunun için bol vakit harcadı. En iyi sıra hangisi diye, başka doktora da danışıp karar verdi. Sonunda ameliyat günü geldi, hastanın durumunda sorun yoktu. Sonuç olarak ameliyat iyi gitti ve hiçbir sorun olmadı. Böyle bir şey söylemek uygun olur mu, fakat Ahmed kusursuz bir ameliyat olduğunu düşünüyordu. Zor bir ameliyat olmasına rağmen hemen hemen hiç zorlukla karşılaşmadan bitirebildi, bundan hazırlamanın önemini de öğrendi Ahmed. Ameliyat sonrası hastanın durumunda da sorun yoktu, komplikasyon ve enfeksiyon şüphesi de bulunmadı. Onun eşi de buna sevindi, Ahmed'in ellerini tutarak tekrar tekrar teşekkür etti. Başka doktorlar da bu zor ameliyatı başardığı için Ahmed'i övdü. Bunlar kötü değildi, emeklerinin karşılığıydı. Gülümseyerek hastaneden ayrıldılar. Aradan bir yıl kadar geçti, bir mektup Ahmed'e geldi. Adına baktığında o hastanın eşinin olduğunu hemen anladı, seyahat ettiği şehirden bir  kartpostal falan koyulu olduğunu düşünerek o mektubu açıp okumaya başladı. Ama hiç öyle mutlu bir mektup değildi. Mektuba göre o yaşlı hasta bir hafta önce ölmüş ve kaza değildi, kendi kendine hayatını sonlandırmış. Onlar da zor bir ameliyat olduğunu biliyordu, Ahmed tekrar tekrar bunu anlatmıştı. Mektup, eşinin özür dileme sözleriyle doluydu. Bu kadar büyük ve zor bir ameliyattan geçmesine rağmen böyle bir sonuç olmasından ve onun ölümünden yine kendi güçsüzlüğünü hissetti Ahmed.

Mektubun sonunda mezarın adresi yazıyordu. Ne kadar iyi bir ameliyat olsa da onun kalbindeki yarayı iyileştirememişti ve gerçek anlamda onu da kurtaramadığını hissetti. O yara, kalp rahatsızlığından çok daha büyüktü galiba. Ahmed hâlâ onun bileğindeki altı basamaklı numarayı hatırlıyordu... Kaset çaların düğmesine basıp müziği durdurdu. Odadan çıktı, masaya dönüp dosyaları hazırladı, çekmecenin içinde o mektup koyuluydu. Doktor Emre yanına geldi ve onunla hastanın yanına gitti. Hastalara her şeyi bir bir anlatmak önemli ve bu bir bakıma hastaları korkuturdu, ama ameliyatın risklerini de bir bir anlatmak zorundaydı. Hastanın yüzündeki şüpheleri çözmek ve onlardan güven kazanmak da önemli bir işti. Yanındaki Doktor Emre de anlatıma katıldı, ona bakarak gençlikteki kendini hatırladı Ahmed. Zamanın ne kadar çabuk geçtiğini hissetti. Şimdiye kadar etrafa bakmadan vakit geçirmiş gibiydi, özellikle Sara'nın ölümünden sonra. Hastaya anlatmasını bitirdikten sonra biraz onunla konuştu. Geri masaya dönüp dosyalarını düzenledikten sonra çantayı eline alıp eve dönecekti. Bir hemşire Ahmed'i çağırdı, sanki boş olduğunu bilmiş gibi telefon gelmiş. Eline telefonu aldı ve kulağına gelen sesten hemen kim olduğunu anlayabildi. Bir kere duyunca unutulmayacak bir sesti. "Merhaba, Doktor Ahmed. Pazar akşamı geleceğimi sana söylemiştim ama benim geleceğimi bekleyenler varmış, bu yüzden cumartesi akşamı geleceğim. Onlar beni takip etmesin diye, bunu kimseye söylemeyin" dedi Marco. Onun sesinde direnemeyen bir şey vardı. "Anladım, öyleyse bir saat kadar vaktim var, olur mu?" "Olur, sorun değil" "Neden sekreteriniz değil de, direkt beni siz arıyorsunuz?" diye sordu. "Bu kişisel bir şey, başkalarına duyurmak istemiyorum" diyen yanıtı tamamen yalan değildi ama gerçek amacını saklandığını hissetti Ahmed ve Ahmed'in sezeceğini bilerek söylüyor gibiydi.

"Sizin ameliyatınızı yapmamı mı istiyorsunuz?" "Cumartesi anlatırım, o zaman görüşürüz" dedi ve telefon kapandı. Onun sesi, insandan bir şey çalıyor gibiydi. Huzur veren bir ses değildi. O gidilebilecek en karanlık yere gitmiş gibi normal insanların bilmediği karanlığı biliyordu. Marco'nun sesi Ahmed'i ürpertti, kamyon kasasında oturmuş bu şehre geldiği gecedeki soğuk ve karanlıkla benziyordu. O hâldeyken Ahmed'i kurtaran şey, annesinin eliydi. Sorunsuz bir yere varacağını dua ederek tutuyordu, nereye varacağını bilmeyerek. O zamanki Ahmed, ne olduğunu anlamıyordu ve sadece babasının sözüne uymuştu. Bir gün televizyon izlerken tanıdığı bir manzara gözüne ilişti ama orası artık Ahmed'in bildiği şehir değildi. Fazla farklı bir yer olmuştu, sadece birkaç saniye televizyonda video olarak akmasına rağmen açıkça kendi doğduğu yeri tanıdı. Büyük bir şokla televizyonun önünden kalkamamıştı. Hiçbir şey bilmeyen babası ona dışarıda oynamasını önerdi. Televizyonda gördüklerinden yakın bir zamanda oraya dönmeyeceğini hemen anladı. Bununla ilgili soru sormuştu, ama annesi de babası da hiç açık bir cevap vermedi. Onlar bundan hiç bahsetmedi, herkes bilmesine rağmen bahsetmemeleri garip ve bundan dolayı bu konu hep onların yanında kalıp havadaki tozlar gibi uçuyordu. Kamyon kasasında geçirdiği geceyi hiç unutmadı. O zaman hiç aydınlanmayacak geceyi, karanlığı hissetti.

Sara'nın DuasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin