Marco'nun amacı (1)

6 0 0
                                    

Eve döndükten sonra uyuyuncaya kadar Furkan'ın düzelttiklerine baktı, önce Furkan'ın yazıları çok kötüydü, bazı kısımlarda ne yazdığını anlayamıyordu, şifreydi gerçekten. Esneyerek düzelttiklerini çözmeye çalıştı ama uyku Umut'u yatağa götürdü, ışığı ve gözlerini kapattı. Ertesi gün şirkete geldiğinde dünkü kıyafetleri değişmeyen Furkan çalışıyordu. "Eve dönmedin mi?" diye sordu Umut. "Yakındaki bir otelde kaldım, otuz dakika kadar önce buraya geldim." "Öyle mi?" "Evet, öyle. Yarın Daliya'yı ziyaret edeceğiz. Aslında o gün senin evine değil, onun yanına gidecektim ama öyle olmadı." "Anladım..." "Anlıyor musun? Sen de geleceksin." "Neden? Benim gelmeme gerek var mı?" "Sonra detayları anlatacağım" diyerek masadaki dosyaları okumaya başladı Furkan.

Öğleden sonra Furkan'a taslağı gösterdi ve anlamadıklarını sorunca hiç kızmadan anlattı, anlatmayı bitirince bir süre sabah bahsettiği Daliya'nın apartmanına gitmekten bahsetti Furkan. "Onun kaldığı apartmanı biliyorsun, değil mi? Sabah saat sekizde oranın yakınındaki kafede bekliyor olacağım" "Hangi kafe? Adı ne?" "Unuttum, gelince anlarsın" dedi ve koltuktan kalkıp Barış'ın adını bağırarak ofiste onu aradı Furkan. O gün Furkan, şirketten erken çıktı, Umut da her zamankinden biraz daha erken eve döndü. Daliya'yı merak ettiğinden mi, yoksa o kafeyi bulabileceğinden şüphelendiği için mi, gözlerini kapatsa da uyuyamadı ve öylece vakit aktı gitti.

Oysa ki, fazla merak etmesine gerek yoktu, Furkan'ın dediği gibi kafenin adını ve yerini bilmeden de hemen bulabildi, yani sadece bir kafe vardı orada. İçeri girince en arka koltukta Furkan'ı buldu Umut. "Neden benimle gitmeye karar verdin, aslında tek başına gidebilirdin, değil mi?" diyerek koltuğa oturdu Umut. "Ne düşündüğünü bilmiyorum ama düşündüğün gibi özel bir sebeple değil, Daliya seninle de konuşmak istiyor diye seni çağırdım. Unuttun mu, bilmiyorum ama sana vereceğim bir şey var, yani söz verdim" deyip çantasından en yeni model olan portatif kaset çaları çıkardı Furkan. "A, hatırlıyor muydun? Ben şimdi hatırladım" dedi ve eline aldı, içinde Faure'nin kaseti de koyuluydu.

Kulaklıkla dinleyecekti ama Furkan elini tuttu. "Şimdi değil, sonra istediğin kadar dinleyebilirsin, hadi gidelim." Masadaki onun bardağı boştu ve kuruydu, biraz önce değil, otuz dakika veya bir saat önce buraya geldiğini gösteriyordu. "Ne yapıyorsun? Kahve mi içmek istiyorsun?" diye sordu Furkan. "Hayır, öyle değil ancak..." Hâlâ bir şeyler mi saklıyordu Furkan? Kendini takip etmeyen Umut'u fark etmişti. Hava bulutluydu, sanki sigara dumanı gibi koyu bir gri rengiydi, yağmur yağsa da hiç tuhaf değildi. Daliya'nın kaldığı odanın önüne kadar geldiler ve zili çaldı Furkan, fakat yine yanıt yoktu. Sabah erkenden bir yere gittiğini düşünmek zordu... "Uyuyor bence" dedi Umut.

"Hayır, öyle değil" deyip bir kez daha zil çaldı Furkan, ama yanıt yoktu. Furkan'ın vazgeçmemesi ilginç geldi ve bir şeyden emin gibiydi. Sonra kapı kolunu tuttu ve döndürdü, kilitli değildi, Furkan elini çekip kapıyı açtı. Umut, şaşırdı, izinsiz Daliya'nın odasına girmek üzereydiler. "Furkan, sen ne yapıyorsun? Olmaz böyle şey!" deyip onu tuttu ama onu durduramadı Umut, istemeyerek onu takip edip odaya girdi. Işıklar kapalıydı ve bulutlu olduğu için sabah olmasına rağmen oda loştu. Daliya'nın odada olmadığını düşünmüştü, ama öyle değildi, yatağın yanında saçlarıyla yüzünü saklıyor gibi yerde oturuyordu Daliya. "Biraz daha erken gelmeliydik..." fısıldar gibi söyledi Furkan. Halının üstünde kağıt parçaları vardı.

Burada ne olduğunu bilmiyordu ama Furkan ve Umut, Marco'nun geldiğini sezdi. Daliya'nın yanına oturdu ve sırtını sıvazladı Furkan, sonra Umut'a "Kahvaltı olarak bir şeyler marketten alıp hazırla lütfen" dedi, cebinden cüzdanını çıkarıp ona para verdi. "Tamam" deyip markete gitti; oradan peynir, domates ve ekmek aldıktan sonra odaya çabucak döndü Umut. Daliya ve Furkan konuşuyorlardı,  saçlarının altında gizlenmiş gözlerini tekrar tekrar sildiği için Daliya, ağlayan gözleri şişmişti. Aldıklarıyla kahvaltı hazırladı ve sandviç koyduğu tabakları onların önündeki masaya koydu. Halının üstündeki kağıt parçalarında hiçbir şey yazmıyor gibiydi, bütün parçalarına bakmış değildi ama baktığı kadarıyla yazılı bir şey görmedi, bembeyazdı.

Umut kahve değil, sıcak bir çay yaptı ve masaya koydu. Daliya bir şey yemeyecek gibi halıya bakıp duruyordu, Furkan ona çayı verdi. Eline çayını alınca bir yudum içti ve "Dediğin gibi Marco buraya geldi..." dedi alçak sesle Daliya. İç çekti Furkan, odanın her yerine baktıktan sonra "Neler söyledi sana?" "Özür dilerim, ben sana ihanet etmek üzereydim... Gerçeği öğrenmek istiyordum..." dedi Daliya ağlaya ağlaya. "Boşver, biraz yemek ye, çayından iç" dedi, sonra Umut'a işle ilgili bir şeyler sordu Furkan. Sandviç yemeyi birden bıraktı Furkan. "Bu ne? Benimkine fazla domates koymuşsun, ekmek suya batırılmış gibi olmuş, bunu sen ye" deyip elindeki sandviçi Umut'un tabağına koydu.

"Hayır, tesadüfen öyle oldu, neden senin yediğini yemek zorundayım? Evet, başeditörsün ama bunu kabul edemem, senin yediğini yemek istemiyorum" dedi ve hemen Furkan'ın tabağına geri koydu Umut, o an Daliya'nın güldüğünü fark edip hemen ona baktılar. Birden oda aydınlandı, bulutların arasından güneş ışıkları çıkıyordu, ışık perdesi gibi gizemli bir manzara görünmeye başladı. İşte böyle azar azar bulutların araları açıldı ve bol güneş ışığı odayı, oradaki Furkan'ı, Umut'u ve Daliya'yı aydınlatarak ısıtmaya başladı. Bu kamaştırcı güneş ışığı, Umut'a Daliya'yı ilk defa gördüğü günü hatırlattı. Böylece bütün ışıkları toplar gibi hastanenin bahçesinde ayakta duruyordu ve o zamanki gibi başını kaldırdı Daliya, böylece yine ışığı kendine mi topluyordu? Daliya, yine çayından bir yudum içince Furkan'a sordu.

"Peki, Süveyş Kanalı'ndaki konteynerlerde neler vardı?" Nedense Daliya'ya değil, Umut'a bakarak ona cevap verdi Furkan. "Tahminiz doğruydu, yanlış değildi. Sana söyleyeceğim bir şey var, ama şimdi değil. Her neyse, Umut'un makalesi yayınlandığında başlayabiliriz." Süveyş Kanalı, daha önce Furkan'dan bu yeri duyduğunu hatırladı Umut. Sadece Furkan değil, Daliya da Umut'a bakıyordu. "Sen mi bulutları yok edip bana ışıkları getirdin?" Daliya'nın sorusunu hiç anlamadı Umut. "Ne demek istiyorsun?" "Boşver" diyerek pencereyi açtı Daliya. Hafif bir rüzgar odaya esti ve perdeyi salladı. Umut'un onlara sormak istediği birçok soru vardı ama sorsa da cevap alamayacağı belliydi zaten. Havada artık yağmur yağacak gibi görünmüyordu. Sonra hiçbir şey söylemeden halının üstündeki yırtılmış kağıt parçalarını toplayıp çöpe atmaya başladı Daliya.

Sara'nın DuasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin