Ne kadar zaman geçti bilemiyordu. Güneşin yakıcı sıcaklığını teninde hissetti. Gözleri açmaya çalışada nafile, karanlığın içinde ancak dalga seslerini duyuyordu. Kendine gelmeye başlamıştı. Göz kapaklarını hafifçe açmaya başladı. Işık huzmeleri karanlık dünyasını adeta yırtarcasına aydınlatıyordu. Etrafını net göremiyordu, puslu görüntüler arasından genç bir erkek siluetini seçebildi. Kafasından akan kanın kokusunu da algılayabiliyordu. Sahil kenarına vurmuştu bedeni ve hayattaydı. Ayaklarını ve ellerini hissetmiyor, çok çabalasa da kımıldayamıyordu, çok bitkindi ve kafası kanamaya devam ediyordu. Daha fazla dayanamadı bayıldı, ne kadar zaman geçtiğini bilmeden.
Önce uğultular duymaya başladı. Sonra uğultular anlamlı sözlere dönüştü.
-Hastanın durumu stabil değil. Çok kan kaybetmiş. Gerekli müdahaleleri yapmak için bir an önce ameliyatta almamız lazım.Doktorlar tıbbi müdahale başladılar.
Sonrası karanlık... Yeniden bayılmıştı. Gözlerini açar gibi olduğunda, ameliyat için anesteziye giriyordu, Üç-İki-biirr yine karanlık....Tekrar uyandı. Uzun bir zaman, yaklaşık iki ay sonra.
-Tahsin Baba bak gözlerini açtı diye bir ses duydu.
Kimdi bu konuşan? Mavi gözlü hafif dalgalı saçları, kısa sakallı genç kişi. Pek sevinmişti Eva gözlerini açtığında.
Eva kendine gelmeye başlar, zar zor göz kapaklarını aralar, ellerini ve ayaklarını hissetmediği gibi konuşamaz da. Aslında konuşmak istiyordu fakat dudaklarını dahi oynatamadı. Etrafındaki sesleri duyabiliyordu. İlk önceleri konuşulanlara bir anlam veremedi. Etrafına baktığında bir odada olduğunu fark etti. Kafası ve yüzünün bir kısmı sarılı ve kolu alçılı idi. Buranın bir hastane olduğu kesindi. Neredeydi, hangi ülke, Hangi şehir, hatta hangi zaman ve kimim ben? Sorularını sordu. Hiçbir şey hatırlamıyordu. Bu hale nasıl geldiğini? Kim olduğunu bile? İçinde bulunduğu durumu anlayamayan Eva'nın nabzı çok yükselir. İçinde fırtınalar kopar, kalbi yerinden çıkacak gibi atamaya başlar. Bu sırada içeri bir hemşire girer. Fırat ve Tahsin Baba'ya
-Odadan çabuk çıkın, rahat bırakın Kıyı'yı.
Diyerek uyarır.
Daha sonra Eva'ya yani Kıyı'ya sakinleştirici ve ağrı kesici bir iğne yaptı. Kıyı kendinden geçip derin bir uykuya daldı. Günler, haftalar ve aylar bu şekilde geçer. Fırat Kıyı'nın yanından hiç ayrılmıyordu. Eva Kıyı olmuştu. Eva'nın sahilde bulunduğu gün Kıyı isminde Eva'ya benzerlik gösteren, kimsesi olmayan Kıyı adındaki bir kızcağız, denize düşmüş veya intihar etmiş olabileceği bile düşünülmüştü. Bütün gün Sahil Güvenlik ve Arama Kurtarma Ekiplerinin aramalarına rağmen, bir gün sonra Balıkçı kasabasında yaşayan Fırat'ın sahil kenarında bulduğu Eva'nın Kıyı sanılmasıydı.
Fırat yalnız bir insandı. Dayısı Tahsin ile beraber balıkçılık yaparak yaşamını devam ettiriyordu. Fırat annesini ve babasını bir trafik kazasında kaybettikten sonra, hayata tutunamamış bir şekilde yaşarken balıkçılık yapan Tahsin dayısının yanına yerleşerek hayatını devam etmiştir. Fakat Fırat'ın yaşadığı bu ağır travma sonucu psikolojik sıkıntılar çekmekte, içine kapanık ve insanlarla konuşamayan, takıntılı bir kişi olmuştu. Sonunda Kıyı'yı bulduğu o güne kadar. O gün Fırat için bir dönüm noktasıydı. Hayatta kaybettiği değerleri Kıyı'da görmüştü. Kıyı'nın yaşaması ve sağlığına kavuşması Fırat'ında ruhunu iyileştirecek gibi geliyordu. Tahsin Baba'da bunu hissetmişti. Kıyı'yı bulduktan sonra Fırat eskisi gibi değildir. Hayata karşı bakışı değişmiş ve insanlara karşı iletişimi daha iyi olmuştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIYI
AventuraÖlmek için güzel bir gün... Hafızasını kayıp eden genç bir kızın geçmişine ait gerçekler denizindeki kendini bulma hikâyesi. Ölmek için güzel bir gün... Kim olduğunu bilmeden, gerçekleri bulma hikâyesi. Ölmek için güzel bir günü kendine armağan eden...