Sevi

84 5 0
                                    

         Akşam olmak üzereydi. Beyoğlu'nda bir kafede Fırat ile bulaşmak için bekliyordu. Kendiyle ilgili bir gerçeği öğrenmişti. Korktu, daha düne kadar kim olduğunu bile bilmezken, bu gün Eva Williams adında bir ajan olduğunu öğrendi. Dövüşmeyi ve silah kullanmayı da çok iyi biliyordu. Hepsi bu kadardı. Aklını meşgul eden soru Eva Williams iken nasıl biri olduğu. Eva iyi birimi? Yoksa acımasız, vicdansız kötü birimi? Bu sorular Kıyı'yı yutarcasına bir girdap içine sürüklüyordu. Bunları düşünürken Fırat'ta gelmişti.

       -Merhaba Kıyı, endişelendim sabah erken çıkmışsın, ne yaptın bu saate kadar, çok merak ettim. Cep telefonu aradım kapalıydı daha çok meraklandım. Neyse ki aradın, içim rahatladı. İyisin ya benim için önemli olan bu.

      -İstanbul Üniversitesi kütüphanesine gittim. Kütüphanede araştırma yaparken telefonu kapattım, araştırmaya yoğunlaşırken açmayı unutmuşum. Pek kayda değer bir şeyde bulamadım canım sıkıldı. Bu kafeye gelmek istedim biraz seninle vakit geçirmek bana iyi gelecek gibi.

        - O sizin teveccühüz hanım efendi, şımartmayın beni. Bende boş durmayıp Tarık Hesman'nın yaşadığı apartmanla ilgili araştırma yaptım. Bayağı enteresan bilgilere ulaştım.

        -Bak, bak! bizim yakışıklı dedektife. Eee... Merak ettim anlat bakalım.

       -Tarık Hesman'nın yaşadığı apartmanı yaptıran Cenk Karakaş adında zengin bir iş adamı. Özgür Aydınlar Derneğinde yönetici olarak çalışmış ve derneğin hayatta kalan tek üyesiymiş. Nevşehir, Göreme civarında kendine ait bir çiftlikte yaşıyormuş.

       -Tam zamanında, kahvelerimizde geldi. Kahvenin yanında bir şey ister misin Fırat?

      -Olur, tabi ki. Mozaik pasta varsa alabilirim.

       Kıyı Fırat'ın kendisi ile birlikte olacağı süre boyunca tehlike altında olacağını biliyordu. Fırat'ı balıkçı kasabasına dönmesi için ikna etmeliydi ama nasıl? Bir plan yapmıştı bile.

      -Tuvalete gitmem gerekiyor, müsaadenle.

      -Tabi, git.

       Tuvalete gitmek bahanesiyle Fırat'ın yanından ayrılan Kıyı Tahsin Baba ile telefonda görüştükten sonra Fırat'ın yanına gelir.

       Kafeden beraber çıkıp, daha önce Galata'da gittikleri bara doğru yürümeye başladılar. Kıyı kendi ile öğrendiği gerçekleri Fırat'a anlatmakta tereddüt içindeydi. Kendisinin tehlike altında olduğunu söylerse, Fırat öleceğini bilse bile Kıyı'yı yalnız bırakmazdı.

       Galata'daki restoranda iki kişilik masalarında güzel bir akşam yemeği yerken Kıyı Fırat ile konuşmaya başlar.

      -Bugün Tahsin Baba ile görüştüm. Sağlık durumu iyi değilmiş, hastalanmış.

       Fırat şaşırmıştı.

      -Tahsin Baba bundan bana hiç bahsetmemişti.

      -Tahsin Baba, ağır bir akciğer enfeksiyonu geçiriyor ve bakıma ihtiyacı var. Sen, Tahsin Baba'nın yanına git. Bende iki-üç gün daha kalıp Cenk Karakaş'ı araştırıp, balıkçı kasabasına gelirim.

      -Ama seni yalnız bırakmak istemiyorum.

     -Evet, haklısın. Benim için endişeleniyorsun fakat Tahsin Baba'nın bize ihtiyacı var. Ailenden hayatta kalan tek kişi o. Her zaman senin zor günlerinde karşılık beklemeden yanında oldu. Şimdi destek olma sırası bizde. Böyle, zor bir günde Tahsin Baba'yı yalnız bırakmayalım.

      -Evet, haklısın galiba. Yarın ilk otobüs ile balıkçı kasabasına giderim, Tahsin Baba'nın durumu ile ilgilenirim.

      Kıyı ile Fırat güzel bir akşam geçiriyordu. Restoranın ortamı ve içtikleri şarabın etkisi mi nedir bilinmez romantik anlar yaşıyorlardı. Restoranda bir orkestra slow müzik türünde şarkılar söylüyordu.

      -Geç oldu, artık eve gidelim mi? Fırat.

     -Biraz daha duralım. Bu güzel gece adına son bir şarkı dinleyip gidelim, sıradaki şarkıya sana ithaf ediyorum.

     -Peki.

      Orkestranın bayan solisti, piyano eşliğinde, akustik bir şarkıyı seslendirmeye başladı. Şarkı "Ben seni çok sevdim" idi. Fırat'ın Kıyı'ya olan aşkını anlatan güzel bir şarkıydı.

      Fırat Kıyı'nın gözlerinin içine bakarak, şarkı sözlerini mırıldanıyorken, Kıyı'nın ellerini tuttu. Fırat'ın Kıyı için duyduğu aşk ve sevgi o kadar derin ki, gözlerini ayıramadı Kıyı'nın gözlerinden. Kıyı'da hissetmeye başlamıştı bu derin aşkı. Fırat'ın kalbi artık Kıyı için atıyordu.

      Sabah olmuştu. Kıyı kaldığı evdeki Sami'nin bilgisayardan Cenk Karakaş hakkında araştırma yaptı. Cenk Karakaş müteahhitlikten başlayıp, büyük inşaat şirketlerine sahip varlıklı bir iş adamıdır. Kronik hastalığından dolayı tekerlekli sandalye kullandığını ve Ürgüp Göreme civarında bir çiftlikte yaşadığını öğrenir. Nevşehir'e gitmeliydi. Kıyının artık parası da vardı. Uçakla gidemezdi bilet alırken kimlik beyanından dolayı izlenebilirdi. Bir araba kiralayıp gitmek daha mantıklı idi. Araç kiralarsa yanına gerekli mühimmatları da alabilirdi.

       Fırat uyanmıştı, beraber kahvaltı yaptılar. İlk işleri balıkçı kasabasına giden otobüs bileti rezervasyonu yaptırdılar. Biraz evde zaman geçirdikten sonra otobüs terminaline gittiler. Fırat otobüs biletini aldı. İlk defa ayrılıyorlardı. Balıkçı kasabasına gidecek otobüsün yanına geldiler. Fırat, Kıyının ellerinden tutup, gözler içine bakarak.

     -Ne zaman seni düşünsem, can buluyorum ruhumda. Ne zaman sana baksam, hayata tutunmam için bir sebep oluyorsun. Ne kadar uzakta olursa olsun seni her zaman seveceğim. Ne kadar ayrı kalırsam kalayım seni hep seveceğim. Seni seveceğim sonsuza kadar.

      Kıyı Fırat'a sarılır. Kıyının boğazında kelimeler düğümlenir. Bir şey diyemez. Fırat ile vedalaşır. Fırat otobüsüne biner. Otobüs hareket etmeye başlar. Otobüsün camından Fırat Kıyı'ya el sallar. Kıyı'da el sallar giden otobüsün ardından. Bir müddet daha bakar. Gözyaşlarını siler ve otogardan ayrılarak bir emlakçıya gider. İlk işi eşyalı bir ev kiralamak oldu. İçinde bulunduğu bu tehlikeli duruma Fırat'ı bulaştırmamak için bir müddet ayrı kalmalıydı. Kıyı Sami'nin evine giderek kişisel eşyalarını aldı. Aslında eşyalarını bırakıp gidebilirdi. Eşyalarının alma amacı Fırat'ı terk etmiş izlenimi verip Fırat'ın kendisini arama ihtimalini ortadan kaldırmaktı. Kıyı eşyalarını kiraladığı yeni evine yerleşti, cep telefonu kapatıp evde bıraktı, nedeni ise izlenme ihtimalinin olmasıydı. Bir araba kiralayarak limandaki SLC lojistik şirketinin deposundaki konteynere gitti. Konteynerden tabanca, uzun namlulu silah, susturucu, patlayıcı, çelik yelek ve çeşitli mühimmatı arabasını içine gizledi. Hiç zaman kaybetmeden, Ankara, Aksaray ve Nevşehir üzerinden bir rota belirleyerek yolculuğa başladı.

      Yolculuk sırasında yaşadığı olayları düşündü. Kendisini Kıyı olarak bilse de gerçek adı Eva Williams idi. Bir ajandı, öyle basit bir ajan değildi. İyi silah kullanıyor ve iyi dövüşe biliyordu. Refleksi normal bir insandan kat kat daha hızlıydı. Kıyı olduğunu kabullensen de, davranışsal hafızası yerine geliyordu. İngilizceyi anlamaya ve konuşmaya başlamıştı. Yolculukta bitmek bilmiyordu. Fırat'ı düşündü. Fırat, Kıyını masum temiz yanıydı. Bunları düşünerek yolculuğun sonuna gelmek üzereydi. Yolculuk Dokuz saat kadar sürmüştü. Cenk Karakaş'ın çiftliği Kızılırmak nehrine yakın bir yerdeydi. Bu yorgunlukla çiftliğe gidemezdi. Göreme'de bir otelde kalmaya karar verdi. Biraz dinlendi ve duş aldıktan sonra otelin terasında eski kilim ve hasırlardan yapılmış minderlerden oluşmuş yer sofrasına oturdu. Güneş batmak üzereydi. Eşsiz manzaraya bakarak çayını yudumladı. Aklına Fırat geldi, Fırat'ı düşünerek güneşin batışını izledi, bir süre daha oturup dinlenmek üzere odasına gitti.

       Sabah erkenden uyandı, odasının penceresinden eşsiz peri bacaların üzerinde onlarca balon havalandı manzara büyüleyiciydi. Bu olayı bir müddet izledikten sonra kahvaltı salonuna indi. Kahvaltısını yaptıktan sonra otelden ayrıldı. Göreme ile Avanos birbirlerine yakın yerlerdi. Kıyı Avanos'a Cenk Karakaşın çiftliğine doğru yola çıktı.

KIYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin