Yolculuk

111 6 0
                                    

         Yeni günün sabahı ile Tahsin Baba, Kıyı ile Fırat'ı yolcu etmek için otogara götürür.

         -Fırat evladım dikkatli olun. İstanbul buralara benzemez aslında sen benden daha iyi bilirsin. Boş boş konuştum ama dikkatli olun evladım. Bir ihtiyacınız olursa çekinmeden arayın elimden geleni yaparım. Kıyı kızıma iyi bak, ben iyi bak demesem de onu canı pahasına koruyacağından eminim.

        -Kıyı Kızım Fırat'ı sana, senide Fırat'a emanet ediyorum. Akıllı kızsın bizim oğlan bir delilik yaparsa sen sahip çık kızım.

        -Olur, Tahsin Baba.

        -Hadi gençler, otobüsünüz kalkıyor, biran önce yerinize geçin.

         Fırat:

        -Tahsin Babam, hoşça kal, gidince ararım mutlaka seni.

        -Tahsin Baba, hoşça kal.

        -Hoşça kal Kızım.

        Fırat ve Kıyı otobüsteki yerlerine oturduktan sonra araç hareket etti. İstanbul'a yolculuk başlamıştı. Kıyı aklındaki yüzlerce soru ile otobüsün camından dışarıyı dalgın, dalgın izlerken otobüsün muavininin sesi ile irkilir.

        -Hanım efendi ne içersiniz?

       -Bir kahve alayım. Şekersiz lütfen.

        Bu arada kısa bir uykuya dalan Fırat'ta uyanmıştı.

       -Siz Beyefendi?

        Miskin bir sesle

       -Ben de aynısından alırım.

       Muavine teşekkür ettikten sonra, kahvelerini yudumladılar. Kıyı pencereden dışarıyı izlerken...

       Fırat:

     -Bende seni izliyordum, uykuya yenik düşmüşüm ve uyuya kalmışım. Bu kahvelerde iyi geldi.

      -Haklısın iyi geldi.

      -Ne düşünüyordun?

      -Çaresizlik, umutsuzluk içimi kara bir bulut gibi kapladı. Ne geçmişim var ne de geleceğim. Tek bildiğim bir rüyanın beni nereye götüreceğini düşünmek bile yoruyor beni Fırat.

     -Geçmişte ne yaşadığını bilemem, gelecekte ne yaşayacağını, ama tek bildiğin bir şey varsa her zaman yanında olacağım.

     -Bundan eminim Fırat. Beni çok mutlu ettin.

      İstanbul'a yaklaşmışlardı. Tarihi şehrin atmosferi Kıyı'yı heyecanlandırmıştı. Otobüsün penceresinden şehr-i İstanbul'u büyük bir hayranlıkla izliyordu. Kıyı İstanbul'a ilk kez gelmesine rağmen bu şehirde sanki yıllardır yaşıyormuş gibi hissetti.

        Fırat arkadaşı Sami'yi telefon ile aradı.

       -Abi biz geldik. Otogardayız. Senin evin adresini verir misin? Geliyoruz.

       Otogardan bir taksi binerek Fırat'ın Beşiktaş'taki arkadaşının evine gittiler. Fırat'ın arkadaşı Sami Jeoloji mühendisi idi. Beşiktaş'ta kendine ait evinde tek başına kalıyordu. Fırat Sami'yi Kıyı ile tanıştırdıktan sonra, hep beraber koyu bir sohbete daldılar.

      -Kıyı, Fırat'ın böyle jön olduğunu bakma. Üniversite öğrenciliğimizin ilk yıllarında bu çok saftı, sevdiği kızlara açılamazdı, hep platonik takılırdı, bizimki.

       -Ya... Sami abartma abi.

        -Aklıma komik bir anımız geldi. Bizim Fırat'ın kafası iyi çalışırdı, dersleri iyi dinlerdi. Biz ise yaramazlık peşinde yeri gelir kız peşinde koşardık. Bizim bir erkek arkadaş gurubumuz vardı. Hepimiz sapız. Her neyse. Vize sınavlarından önce bir arkadaşın evinde toplanıp üç gün deli gibi ders çalışırdık. Fırat bize, bir öğretmen edasında dersi anlatırdı. Bilemediğimiz soruları tekrar, tekrar çözdürürdü. Vize sınavlarına hep beraber girdik. Hepimizin sınavı da çok iyi geçmişti. Bir müddet sonra bölümün önünde sınav sonuçlarının listesi asılmıştı. Ben 90 diğer arkadaşlarda 81, 90, 72 almışlardı. Fırat bize ders anlattığı için 100 almış olmalıydı. Bir baktık ki 10 almış. Bizim ki donmuş kalmış. Bizi bir gülme aldı sorma. Bizimki, biz gülüyoruz diye iyice sinirlendi sonra kendi durumuna oda gülmeye başladı. Bir daha ben size ders çalıştırırsam adam değilim dedi. Fakat canım arkadaşım her zaman yardımımıza koşardı. Koca adam oldu ama içindeki saf çocuğu hiçbir zaman yok etmedi.

      Kıyı:

     -Ben acıktım, siz de acıktınız mı?

      -Evet. Ne yapalım? Dışardan bir şeyler söyleyelim mi?

      -Yok, yok ben mutfakta bir şeyler hazırlayabilirim.

       Kıyı yemek hazırlamak için mutfağa gider.

      -Abi, nereden buldun bu kızı?

       -Denizden.

      -Dalgamı geçiyorsun? Abi.

        -Ciddiyim, deniz kıyısında yaralı bir şekilde buldum. Hastaneye götürdük hemen. Uzun bir tedavi sürecinde kendine geldi fakat konuşamıyordu ve hafızası silinmişti. Gerçi benim ondan kalır bir yanım yok. Biliyorsun Anne ve Babamı trafik kazasında kaybettikten sonra kendime gelemedim. Her şeyini kaybetmiş bir şekilde Tahsin Babanın yanında günlerimi geçirirken Kıyı'yı buldum. İlk gördüğüm an tutuldum. Bilirsin beni platonik takılırım ama bu kez bu farklıydı. Onu ne olursa olsun asla kaybetmeyeceğim, asla.

       -Abi, sen bayağı âşık olmuşsun. Kıyı ne düşünüyor.

       -Kafası karışık, sevgimi biliyor hissediyor fakat karşılık vermiyor. Sanki biraz zamana ihtiyacımız var, zamanla bunu da aşacağız.

      -Beyler yemek hazır. Spagetti makarna ve çok güzel bir mevsim salatası yaptım. Yanına da ton balık konservesi var.

      -Kıyı benim de çok güzel bir kaç şişe kırmızı şarabım var. Kapadokya bölgesi el yapımı şaraptır. Ne zamandır duruyordu. Yemek yerken içeriz.

       -Vay Sami ne zamandır böyle bonkör oldun abim.

       -Sen de bizi iyice, *Harpagon yaptın.       

          * Moliere'in cimrisinin esas karakteri.

       -Alınma be abim... Takılıyoruz.

       -Beyler sohbetinize doyulmuyor. Daha neler duyacağım bakalım merak ediyorum.

       Gecenin ilerleyen saatlerine kadar Sami, Fırat ve Kıyı keyifle sohbet ettiler.

       Fırat ile Kıyı ertesi gün tarihi binayı araştırmak için yola çıktılar. Taş bina Beşiktaş'a çok yakındı. Binanın bulunduğu sokağa doğru beraber yürüdüler.

        -Güzel bayan, centilmen bir erkek olarak koluma girer misiniz?

       -Tabi ki, centilmen bey koluna girerim.

        -Arkadaşın, Sami iyi bir insan... Dün geceki sohbet çok güzeldi. Kendimi uzun zamandır bu kadar iyi ve neşeli hissetmemiştim.

       -Evet, bende senin gibi düşünüyorum. Bir dakika, galiba gideceğimiz tarihi binayı görüyorum. 

KIYIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin