I. TEPETAKLAK HAYATLAR

471 67 8
                                    





keyifli okumalar!







I. TEPETAKLAK HAYATLAR

Ecelin kamçısı, mezarda hissedilir.

Kadebostany,
Castle In The Snow


♠️


Yaşamak, nefes almaktan ibaretti.

Alınan her nefesin bedeli mutlaka ödenirdi.

Hayat sizi bazen çok insanla sınar, çok fazla insan olur çevrenizde, gölgeniz yere düşmez. Bazense yalnızlık size vurulmuş bir damgadır, yalnızlık; size giydirilen bir kefendir. Hangisinin daha kötü olduğu tartışmaya kapalıydı elbette, ne fazla insan ne de yalnızlık aynı kapıya çıkıyordu. Her insanın yalnız kaldığında, odasında bir köşeye çekilip yatağına uzandığında izlediği şey bir tavan oluyordu.

Hâlimden memnundum, yalnızlık değerini bilen biri için bir taçtı.

Gururundan yanına varılmayan o kızdım ben, belki bu yüzden yalnızdım. Ellerim soğuktan kıpkırmızı kesilse, bembeyaz karların içinde de uyusam gıkım çıkmazdı; soğuktan donsam ısınmak, ya da karanlıkta boğulsam aydınlanmak için kendimi yakardım. İnatçıydım. İçimdekileri insanlara dökmektense, kendi içimde boğulmaya razıydım.

Kurulu bir makineden farksızdım.

Hayatım bir süredir, uzun bir süredir hastane ve ev arasında mekik dokuyordu. Hastaneye gidiyor, otopsiye giriyor ve çıkıyordum. Bu döngü tekrarlıyor, aileler geliyor, ağlıyorlar ve kahroluşlarını izliyordum; eve dönüyorum, kahve yapıp hiçbir şey yapmıyordum. Ev arkadaşım Burçak'la iki kelime sohbet sonrası odama çekiliyor, asla uyuyamadığımdan ötürü uykumu getirsin diye bir kitap alıp okumaya çalışıyordum ama ne uykum geliyordu, ne de okuduğumu anlayabiliyordum. Sonra sabah oluyor ve tekrar hastaneye gittiğimde bu sefer önüme farklı bir beden konuluyor, bir zamanlar bizim gibi nefes alan bedeni inceleyip bu sefer de onun ailesinin kahroluşuna şahit oluyordum.

Ben kurulu bir makineydim, hayatsa kendini tekrarlayan bir döngü.

Bu yüzden yaşamak, sadece nefes almaktan ibaretti.

Ciğerlerine dolamayan hava, seni ansızın öldürebilirdi.

Loş odamda oturduğum çalışma sandalyesi üzerinde iyice küçülmüştüm, omuzlarıma attığım büyük şal vücudumun büyük çoğunluğunu kapatıyordu ve kalın şalın üzerimde hissettirdiği hafif sıcaklık ile başımı sandalyenin tepesine yaslayıp, pencereden dışarı bakıyordum.

Kar yağmaya devam ediyordu. Etraf bembeyazdı. Sokak lambasının ışığının altında yağan karlar daha net belli oluyordu. Sabahleyin tüm şehre çöken sis, akşam olunca yerini cam gibi bir şehre bırakıyordu.  

Hemen karşıda, karların çok olduğu yol kenarında kartopu oynayan ortaokul çağlarındaki 3 çocuğu gördüm, onları görebilmek için yerimde hafifçe dikleştim. İki çocuk kartopu savaşı yapıyorlardı, top yaptıkları karları birbirlerine atıp gülüyorlardı. Geriye kalan bir çocuk ise tek başına büyükçe bir kardan adam yapmakla meşguldü, yerde yuvarladığı kar yığınını büyütüyordu.

Eğleniyorlardı.

Ayaklarımı oturduğum sandalyede sarkıtıp yerde duran pandufları giyip ayaklandım, omuzlarımdan düşer gibi olan şalı düzeltip odamdan çıktım. Evin içi sessizdi, sessiz ve biraz da karanlık.

KANDEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin