*
Amcamın gür kaşları ve o gür, kalın kaşlarını hoşnutsuzlukla çatması... En büyük oğluna karşı sık kullandığı yegâne mimikti. Bilemezsiniz neler çekti adamcağız şu kel kimyagerden!
"Mahir namaza kalktın mı? Annen sabah en az elli kere seslendi sana." Amcamın konuşmaya başlamasıyla kahvaltı sofrasında gerilimli bir sessizlik oluştu. "İbadetlerine karşı iyice gevşedin. Üniversitede de böyle mi yapıyorsun?" diye devam etti aile babası. Yine aynı cırcır böcekli sessizlik...
"Ethem çocuğun üzerine gitme bu kadar. Kılmaz olur mu benim yakışıklı oğlum, kıldı tabii!" Yengem tam bir erkek annesiydi. Asla oğullarına kıyamazdı, onlar söz konusu olunca sevgi ve merhamette sıklıkla aşırıya kaçardı. Mahir'i yakışıklı bulması aşırı sevgisinin en büyük kanıtıydı.
Ajanlık mesleğinde pek becerikli olmayan Rıfat çaktırmadan amcama işaret yaptı ve "Kılmadı, kılmadı..." diye dudaklarını sessizce oynattı. En büyük Dalton'un gözünden kaçmadı bu hareket. Hiç acımadan kardeşinin ensesine sert bir şaplak attı. "İspiyonculuk yapma lan!" dedi tehdit kokan ölümcül sesiyle.
Rıfat elini acıyan ensesine götürürken sızlana sızlana "Baba!" diye inledi, abisine kötü kötü bakışlar gönderdi peşi sıra. Rüzgarsız sıcak bir köy sabahından herkese merhaba sevgili Ebru FM dinleyicileri. Yaz tatili gelince ve Mahir eve dönünce ailenin bütün kahvaltıları hep böyle geçiyor işte. Geçen yaz ile bu yaz tatili arasındaki yedi farkı inanın bulamıyorum.
Ortamdaki gerilim çözülüp de yumuşama emareleri baş gösterdiğinde hemen atağa geçtim. Amcama dün akşamki iş teklifinin bahsini açtım. Para söz konusu olduğunda şipşak heyecanlanan Mahir lafı benden devralmıştı. Bütün meseleyi biraz da abartarak özetledi babasına. Bu kazançlı iş sayesinde laboratuvar açmak için gerekli sermayeyi denkleştirmiş olacaktı. Sonrası kolaydı. Deterjan üretecek ve civar köylerden başlayıp ta kasabaya kadar ürünlerin satışını gerçekleştirecekti.
"Düşünsene baba marketlerde her gün kendi soyadımızı göreceğiz. Severler çamaşır suyu, Severler sıvı sabun, Severler yağ çözücü..."
Tabii tabii. Asıl amacının bomba, dinamit ve bilumum acayip patlayıcılar üretmek olduğunu bilmiyoruz sanki. Dua etsin de amcamın bize izin vermesini istiyordum. Sırf bu sebepten Mahir'in palavralarına sesimi çıkarmadım. Kahvaltıdan sonra yengemle yemekhaneyi topladık, rutin birkaç temizlik işini aradan çıkardık. Bağırsak tenyası gibi insanda karın ağrısı yapan Mahir davetsiz destursuz yönetmenin masasına oturmuştu. Adamın bu davranıştan hoşnut olmadığı suratsızlığından belliydi. Ne var ki pişkin ve rahat bir yapıya sahip süt kardeşim böyle şeylere aldırış etmezdi.
Boşalan masaları sarı bezle silerken yemekhanenin uzak ucunda oturan kuzenim "Ebru!" diye seslenmişti. Başımı kaldırıp "Ne var?" dercesine ağzımı oynattım. Gel işareti yaptı. Belime bağlamış olduğum mutfak önlüğünü çekiştirerek masalarına yanaştım. Yönetmen kafasını oynatıp yüzünü benden yana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perilere İnanma
FantasyHer şey ormanda gördüğüm küçük bir kızı, "Ben periyim," diye kandırmamla başladı. Başıma açtığım bu perilik macerasının sonu bakalım nereye varacaktı...