*
Sonraki günlerde yoğun çalışma koşullarından dolayı Perihan Nine'yi ziyarete gidemedim. Köyümün anaları ve bacıları kış hazırlıklarına tam gaz devam ediyordu. Şu geniş kitleli közleme partisinden sonra sıra kurutmaya gelmişti. Bugün torba torba biber ve patlıcan kurutacaktı köy kadınları. Bu önemli törenin yapılacağı yer elbette Severler Motel bahçesiydi. Büyük leğenlerde biberler, patlıcanlar önce yıkanıyor sonra çuvaldızla ipe diziliyordu. Terasta fenerlerin arasına gerdiğimiz çamaşır iplerine asılacaktı kurutmalıklar. Gerisini yaz güneşi halledecekti. Yeşil biberler kıpkırmızı olana kadar günlerce güneşin altında kalacaktı.
"Adam Irak'a kaçmış Ayten Abla. En son Kerbela'da görmüşler onu. Parası bol ya şu büyük çöl arabalarından almış hain!"
"Kerbela'nın kanında boğulur o düzenbaz inşallah!" diye ta ciğerinden figan etti Ayten Abla. Bedduanın şiddeti yüzünden fena bir titremeye kapıldım. Konuşmanın gidişatı hiç iyiye gitmiyordu. Entrika, ihanet, ihtiras... Neler yaşanıyormuş meğer aileler ve akrabalar arasında. Yaşını başını almış evli çocuklu bu kadınların birbirinden karanlık hayat hikayelerini dinlemek ruh sağlığıma hiç iyi gelmemişti. Fatma yengemin yıkayıp bana uzattığı patlıcanların içini oyarken ne yazık ki muhabbeti dinlemekten başka bir seçeneğim yoktu. Ah benim körpecik, masum ve saf psikolojim; sana bu travmayı yaşatmak istemezdim.
Ayaklarım uyuştuğundan oturma biçimimi değiştirdim, savan üzerinde yayılarak bağdaş kurdum. Bu da olmayınca ayağa kalkmaya davrandım. Dağ tarafından soğuk bir esinti yanağıma dokunurken ensem ürperdi. "Kaplumbağa Evi'nden haber getirdim!" diye kulağımın dibinde bir ses patladı. Heh sonunda geldi altın kız! Ben de günlerdir bu çocuk neden ortalıkta görünmüyor diyordum.
"Şşşh sesini alçalt biraz. Seni duyabilirler," diye uyardım Rahşan'ı. Neyse ki kadınlardan hiçbiri bu tarafa bakmıyordu. Fatma yengem de daha uzun bir hortum getirmek için kilere gitmişti. Henüz kimse kızı görmemişken Rahşan'ı buradan uzaklaştırmalıydım.
Kabarık eteğini toplayarak yanıma oturdu küçük çocuk. Yine dantelli kurdeleli bir elbise giymişti. "Endişelenme peri. Onlar beni ne görebilir ne de duyabilirler." Aklıma yönetmenin kamerasındaki kayıt geldi o sıra. Videoda yoktu kız. Demek gerçekten görünmez bir varlıktı.
Yengem bahçeye geri döndüğünde altın kızın dediğinin doğruluğunu test etmek için kadıncağızın yüzünü dikkatle inceledim. Bana bakarken bakışları yanımdaki çocuğa hiç kaymadı. Suratındaki ifade aynıydı yengemin. İlginç bir şeyle karşılaşmış gibi durmuyordu hiç. Yanımda sarı tenli bir kızın oturduğunu bilseydi eminim tepkisi daha farklı olacaktı. Haklıydı Rahşan. İnsanlar onu göremiyordu.
"Yenge ayaklarım karıncalanıyor. Açılsınlar diye biraz gezeceğim," deyip kadınlardan acele adımlarla uzaklaştım. Rahşan'a laf anlatırken kendi kendine konuşuyor diye yaftalanıp deli damgası yemek istemiyordum. Altın kız da peşi sıra beni takip etti. Motelin etrafında tur atıp bahçenin kuytu bir yerine varınca nihayet adımlarımı sonlandırdım. Etrafı kuşkucu bakışlarla kontrol ettikten sonra seslice nefes verdim. İyice pimpirikli olmuştum ben de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perilere İnanma
FantasyHer şey ormanda gördüğüm küçük bir kızı, "Ben periyim," diye kandırmamla başladı. Başıma açtığım bu perilik macerasının sonu bakalım nereye varacaktı...