*
Mahir'in zihin bulandıran kimyasal iksirlerini kullanmadan tamamen hür irade ve berrak bir akılla nasıl oldu da bu maceraya atıldım? Görünürdeki tek sebep Perihan Nine'nin başına ne geldiğini öğrenme arzumdu. Eminim ki Sevda Nine bu soruya kader diye cevap verirdi. Göz kapaklarını sükunetle indirir "Bu senin kaderin kızım," der ve sonra bana ibretlik bir mesel anlatırdı.
Burkulmaya fazlaca müsait olan sağ ayağım yine ters bir hareketle yana kıvrıldı. Bileğimin acısı yüzünden vızır vızır inledim. Önümü doğru düzgün görememek çok can sıkıcıydı. Yol arkadaşlarımdan da herhangi bir ses çıkmıyordu. İkisi de anlaşmış gibi tek laf etmiyordu. Şehirler arası yolcuklarda ilahi kasetlerini eskiten Severler ailesinin tipik bir üyesi olan ben Ebru Severler, alışık değildim bu türde sessizliğe.
Biraz teknik bilgi vermek gerekirse tünelin yüksekliği yaklaşık iki metreydi. Duvarlar tahtayla döşenmişti. Bize rehberlik eden malum cücenin ise rende gibi delik deşik bir suratı vardı. Ayın kraterlerine de benzetilebilirdi görüntüsü. Özetle yerin altındaki loşlukta suratı oldukça ürkütücüydü. Küçük yaratık her on metrede bir parmağını şıklatıyordu. Böylece duvardaki meşale türevi ışık kaynakları çalışıyor, tüneli zayıf bir ışıkla aydınlatıyordu.
Cücenin Kara Amir diye hitap ettiği pelerinli adamla birlikte tüneli kullanarak Rahşangillerin boyutuna geçmeye niyetlenmiştik. Perihan Nine'nin esrarengiz biçimde ortadan kaybolması konusunda peçelinin de bir bilgisi yoktu. Ama yaşlı kadının öbür boyuta gittiğini düşünüyordu. Makul şüpheleri vardı sanırsam. Ninemi nereden tanıdığını sorduysam da yanıt vermedi. Aslına bakarsanız beni kulübede bırakma niyetindeydi Kara Amir. Yanlarında gelmemi hiç istemiyor ve bunu gözüme sokarcasına belli ediyordu. Yolculuğun tehlikeler barındırdığı konusunda doğrudan şahsımı uyarmıştı. Ne var ki inadımdan vazgeçmemiş, beni de götürmeleri için yemin billah etmiştim.
Rende suratlı ifridin bahsettiği mezar hırsızları besbelli ki çok maharetliydiler. Böyle bir tüneli kazmak kolay iş değildi. Nihayet tünel seferi sonlandığında açık havaya çıkabildiğim için şükrettim. Rahşan'ın aydınlık ülkesine kazasız belasız varmıştık. Kafamı kaldırdığımda gökyüzündeki sahte güneşi görebiliyordum, diğer bir deyişle yiyicilerin şatosunu. Kentleşme dalgası henüz buraya yayılmamıştı. Başımızı çevirdiğimiz her yer yeşildi. Sınırları cetvelle çizilmiş gibi görünen tarlalar ufka doğru uzanıyor, bereketli topraklardan meyve ve sebzeler fışkırıyordu. Az ötemizdeki ayçiçeği tarlasını hayranlıkla temaşa ettim. Gök mavi, hava temizdi. Yeşil ülkenin halkı hakikaten şanslı insanlardı.
Manzarayla oyalandığım sırada Amir tüneli yok etmek için çoktan harekete geçmişti. Cebinden bilye şeklinde bir avuç dolusu camsı küçük cisimcikler aldı ve hepsini dosdoğru tünelin girişine fırlattı. Cüce ise adamın elini eteğini öpüyor bu işten vazgeçmesi için yalvar yakarıyordu. Esasen lafının umursandığı yoktu. Sonuç karşısında feryat figan etti zavallı. Bilyelerin sebep olduğu bir dizi reaksiyondan sonra fokurdama sesine benzer acayip homurtular kulağımızı tırmaladı. Altımızdaki zemin sarsılmaya başlamıştı. Vuku bulan patlama çok şiddetliydi. Toprak gözümüzün önünde içeriye çökmüş, tünel kullanılmayacak hale gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perilere İnanma
FantasiHer şey ormanda gördüğüm küçük bir kızı, "Ben periyim," diye kandırmamla başladı. Başıma açtığım bu perilik macerasının sonu bakalım nereye varacaktı...