*
Federasyon başkanı sağduyulu davranarak Jülide'yi serbest bırakmıştı. Verdiğim telkinler sayesinde uyuklayan çocuğun ona herhangi bir fayda sağlamayacağını anlamıştı. Ben de bu vesileyle yeni perinin reklamını yapmıştım. Kargalar tahmin ettiğimden daha korkaktı. Evvela sadık değillerdi. Güç ve iktidar kimdeyse onun peşinden gidiyordu bu muhbir sürüsü. Halihazırda yiyicilerin yardakçılığını yapıyorlardı. Perinin ülkeyi ıslah etmeyi amaçladığını duyunca etekleri tutuşmuştu tabii. Kuşkusuz ki savaşın ucu onlara da dokunacak, rahatları kaçacaktı.
Kudo'yla yaptığımız toplantı sonucunda ormanın içindeki şaşalı köşkün aydınlık ülkeyle bir bağlantısı olduğu kanısına varmıştık. Yakuzalara göre orası yiyici şatosunun bir yansımasıydı. Saraygil söylemi en başından beri koca bir efsaneydi belki de. Arazi şu an özel mülkiyet kapsamındaydı. Sahipleri alanı yüksek duvarlar ve tel örgülerle kapatarak uzun yıllar boyunca köylülerden sakınmıştı. Oraya izinsiz ayak basmak kanunen yasaktı. Böylelikle Anadolu'nun ücra bir köyünde gizliliklerini başarıyla sürdürmüşlerdi. Kudo'nun teorisine bakılırsa hakikat üç aşağı beş yukarı bu şekildeydi. Sonuçta öbür boyuta açılan geçitler insanlarca keşfedilmiyor, o toprakların güvenliği sağlanıyordu.
Yarın saraydaki ilk iş günüm sevgili dinleyenler. Heyecanlı mıyım? Belki biraz. Aslında daha çok merak içerisindeyim. Yiyicilerin inine girecek olmaktan kaynaklanan bir tecessüs bu. Neyle karşılaşacağımı ve ne tür manzaralara şahit olacağımı kestiremiyorum. Muğlak şeyleri sevmeyen biriyimdir ben. Bundandır ki düşmanımı iyi tanımak istiyordum. Rahşan'ın yaşı henüz çok küçüktü ve yaşadığı memleketin siyasi durumuna elbette hakim değildi. Öteki boyutla ilgili bütün ayrıntıları ancak Kara Amir'den öğrenebilirdim. Lakin Perihan Nine'yi son görüşümün ardından peçeli adam bir daha terasa uğramamıştı. Oysa ona çok ihtiyacım vardı. Uzun uzadıya açıklama yapmak Amir'e külfet gibi geliyorsa daha azına da kanaat edebilirdim. İnanın ülkenin yakın tarihiyle ilgili kısa bir bilgilendirme bile yeterliydi benim için. Heyhat, adam kayıplara karışmıştı!
"Ah Ebru keşke şu Japonlara uyup gitmesen! Sensiz ne yapacağım ben? Koca motelde elim kolum gibi oldun kızım," diye hüzünle konuştu Fatma yengem. Aynı anda üç fiili birden idare ediyordu. Hem benimle muhabbet ediyor hem patik örüyor hem de Hikmet'i dizlerinde sallayarak uyutmaya çalışıyordu. Bebek şu sıralar çok huysuzdu. İşi başından aşkın olan annesine rahat yüzü vermiyordu. "Maaşın az geliyorsa amcan arttırır. Gel beni dinle uyma şunların lafına."
"Çok abartıyorsun anne. Seni duyan da kız dünyanın bir ucuna gidiyor zannedecek." Konuşan patavatsız kişi Mahir'den başkası değildi. Kanepede gevşekçe oturmuşken kumaş boyamayla ilgili bir renk kataloğunu inceliyordu. Yengem 'sen sus' dercesine oğluna kaşlarını çattı. Ailecek birinci kattaki oturma odasındaydık. Fazıl ve Rıfat halıya uzanmış, yapboz parçalarını zemine yaymışlardı ve pür dikkat parçaları birleştirmeye çalışıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perilere İnanma
FantasyHer şey ormanda gördüğüm küçük bir kızı, "Ben periyim," diye kandırmamla başladı. Başıma açtığım bu perilik macerasının sonu bakalım nereye varacaktı...