2. Bölüm : Burası Lanetli miydi ?

99 20 14
                                    

Evet yepyeni bir bölümle geri geldim. Şuan müsaitken yeni bölümü atayım dedim. Bu arada hikaye güya 2002 yılında geçiyor ama bu şarkıyı sevdiğim için sanki bu yıldaymış gibi koydum. Okurken ya da okuduktan sonra dinlemeniz için bırakıyorum . Hepinizi çok seviyorum. İyi okumalar.

Saat sabaha karşı 03.15

Jungkook daldığı rüya aleminde annesinin ve babasının ona sarıldıklarını sımsıkı kollarının arasında geçen mutlu huzurlu çocukluğunu görüyordu. Rüyasında çok mutluydu ve özellikle de annesinin o tiz ve yumuşak sesiyle şarkı söylemesinde hayat buluyordu. Annesi onu dizine yatırmış ve Jungkook'un en sevdiği şarkı olan love is gone şarkısını onun rüyasında huzur verici sesiyle söylemeye başladı. Jungkook bu şarkıyı o kadar çok seviyordu ki annesinin sesinden bu şarkıyı duymadan asla uyuyamıyordu. Uykusu olmazsa da annesinin yanına gidip bu şarkıyı söylemesini ve ona sarılmasını istiyordu.

🎵
I'm sorry
Don't leave me
I want you here with me
I know that your love is gone
🎵

Jungkook'un annesi ülkenin en güzel sayılabiliecek nazik kibar kadınlardan biriydi. Annesine düşkün olan jungkook kadar annesi de ona düşkündü. Annesi de babasından şiddete maruz bırakılan mağdur kadınlardan biriydi aynı zamanda. Bu yüzden travmaları çok fazlaydı ve her gece kabus görme korkusuyla uyuyordu. Jungkook annesinin kabus yaşadığı seslerini duyduğu zaman onun yanına gider, kolunu annesinin kafasının etrafına dolar, saçını okşar, alnından öper ve aynı şarkıyı söylerdi. Bu annesinin kabuslarını dindirmeye yetecek kadar büyük bir sevgiden ibaretti. Ama Annesi ondan ayrılıp öbür dünyaya biletini aldığı zamanda aradaki sevgi bağları belkide sonsuza kadar Jungkook'un kalbinde yaşayacaktı.

Uykusunda gülüyordu jungkook. Onun bu sevimli halleri uykulu haline de yansıyordu. Gözleri kapalı ve kıvrımlı dudakları yanağının iki tarafına doğru yayılıp beyaz dişlerini gösteriyordu. O rüyadan uyanmak istemiyordu. Sadece uyumak- uyumak istiyordu. Uyuduğu esnada aşağıdan gelen tıkırtı dolu sesler artıyordu. Annesinin rüyasında elini bırakarak gitmesi jungkook'u özlemli uykusundan kaldırmıştı. Ağlıyordu Jungkook. Bu gözyaşlarını en son annesini ve babasını kaybettiğinde dökmüştü.

"Annee..." Sesi titriyordu ve gözyaşları bir yağmur gibi akıyordu. Keşke sonsuza kadar uyanmasaydım diye geçirdi içinden.

Ağlamasının yanı sıra aşağıdan gelen tıkırtı sesleri yükselmeye başlıyordu. İlk başta yorganın altına saklanıp sabah olmasını ve Güneşin her yeri aydınlatmasını bekledi Jungkook. Ama sesler durmayınca mecburen yatağından kalkmak durumunda kaldı. Odasındaki sehbanın üzerinde duran vazoyu eline alıp aşağıya doğru küçük ve parmak uçlarında adım attı. Merdivenin başına kadar gitmeyi başardı. Ama sonrası onun için bir köprüden aşağıya atlamak kadar korkutucuydu. Merdivenin her basamağında sesin kesilmesini beklesede ses kesilene kadar çoktan aşağıya inmişti bile. Işıklar ve Televizyon açıktı Sanki biri bişey çalmaya çalışmış gibiydi. Aynı zamanda pencere de açıktı ve Jungkook'un evini soymaya çalışan kişi istediğini bulamayınca kaçmış gibiydi. Bunları düşünürken çıplak ayağının altındaki notu fark etti jungkook. Hızlıca eğilip eline aldı ve buruşuk kağıtta Daktilonu beğendim yazısı vardı. Bu Televizyonun yanında duran kahverengi kutu şeklindeki daktilo olmalıydı ve kendi kendine birşeyler yazmaya başladı. Jungkook korkmaya ve dizleri titremeye başladı. Üstünde yazılanlar Jungkook'a tanıdık geliyordu.

Fedakarlık // JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin