Jeon Jungkook'u uyurken izlemenin insanın üzerinde rahatlatıcı bir etkisi vardı. Dudakları hafif aralık, siyah saçları dağınık, yüzü huzurlu görünüyordu. Küçük bir çocuk izlenimi veren bu halini resmetmek istiyordum. Çerçeveletmek, ne zaman kendimi huzursuz hissedersem bakmak ve iyi hislerin yüreğime yerleştiğini yaşamak istiyordum.
Hafif aralık dudakları birbirine çarptı, anlamsız mırıltılar çıkararak kıpırdandı yerinde. Salonumdaki koltuğu onun için hazırlamıştım lakin tek bir saniye bile gözümü kırpmamıştım onu izlerken. Bir eli üzerindeki battaniyenin ucunu sıkı bir şekilde tutarak yumruk yapmıştı. Kaşları hafif çatık duruyordu. Bu gece dağılmış olan o çocuktan eser yoktu. Sandalyenin üzerine bıraktığı telefonu çalana kadar onu izlemeye dalmış olduğumun bile farkında değildim. Jeon Jungkook'un hayatımdaki etkisi hiçbir zaman değişmeyecekti. Ona bakıyor olduğum her an, kendi varlığımı bile unutacaktım.
Jimin'in numarasını tanımış olmak beni şaşırtmıştı, ona dair her şeyin zaman içinde siliniyor olmasından endişe duyuyordum. Bir zamanlar birkaç saat bile görmesem özlüyor olduğum en yakın arkadaşımın hayatına dair bildiklerim sınırlıydı. Kendimi insanlar soyutluyor olmak ilk kez yüreğimde bir acı bırakmıştı. "Jungkook, neredesin?" Telefonu açtığım anda benim bir şey dememe izin vermeden konuşmaya başladı. Park Jimin değişmezdi. Sabırsızdı, aceleciliği her zaman aramızda alay konusu olurdu. Tıp fakültesinin kalabalık, insanın içini endişelerle dolduran koridorlarını özleyecek olduğuma inanamıyordum bazen.
"Ben Taehyung, o uyuyor."
Park Jimin sustu, bir süre konuşmadan bekledi. Biz sessizlikle anlaşırdık onunla. Gözlerimiz birbirini bulurdu ve anlardık aklımızdan, kalbimizden geçenleri. "İyi mi?" diye sordu, Jungkook'u uyandıracak olmaktan endişe ederek salondan ayrıldım, kendi odama ilerledim. "İyi, biraz fazla içti ve ben de evime çıkardım." diye açıkladım ona, yeniden sessizliğe büründü. "Anladım, sabah uyanınca onu merak ettiğimi söyler misin?" Onu onayladım, belli belirsiz iyi geceler diye mırıldandıktan sonra telefonu kapattı. Salona döndüm, tek kişilik koltuğuma oturarak onun yumuşak hatlara sahip yüzünü incelemeye başladım.
O geceye geri dönmek istediğim çok fazla an olmuştu. Jeon Jungkook'u evime almak yerine Park Jimin'i aramak istediğim, onu kendimden uzaklaştırdığım bir hayatı düşlediğim zamanlar çoğunluktaydı. Onu evime almanın, yüreğime almak ile aynı anlama geldiğini geç anlayacaktım. Evimde uyuyor olduğu anların beni kendine bağlamaktan ileri gitmediğini, damarlarıma sızdığını, beni kendine bağımlı hâle getirdiğini bilmiyordum o gece. Ona bakıyor, izliyor, güzel olduğunu düşünmekle yetiniyordum. Jungkook'a ait her güzelliğin başımı döndüreceğinden habersizdim. Onsuz geçecek gecelerimin kabuslarla dolu olacağını bilmiyordum. Ben Jungkook olmadan bir hiçe döneceğimi kendime bile itiraf etmekte zorlanıyordum. Bir pencere kenarına oturmuş, ayaklarımı sallandırıyordum. Çiçeklerin kokusu burnuma geliyordu. Bir aşk masalının nasıl trajediye döneceğini düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
he's in love' taekook
Fanfickim taehyung caz barına her akşam uğramaya başlayan jeon jungkook'a bir gecede aşık olmadı.