Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kendimi zarar vermeyi, dünyadan koparmayı düşündüğüm çok fazla zaman olmuştu ama yapamamıştım, Jungkook için hayatta kalmaya devam etmekten başka bir yol görememiştim kendimde. Suçsuz bir yüreği ardımda bırakarak çekip gidemezdim. Tüm yükü omuzlarına almaktan çekinmeyeceğini biliyor olmak beni yaralıyor, derin düşüncelerin içine sürüklüyordu. Kalbimi iyileştirmenin bir yolunu bulmak zorundaydım, Jungkook'u yanıma getirebilmenin tek yolu buydu.
Deri koltuk beni rahatsız hissettirirken gözlüklerin gerisindeki bakışlarını elindeki deftere çevirmiş adamı izliyordum. Günışığı içeri süzülüyor; masaya, koltuklara, deftere ve hepsini aşarak bana vuruyordu. "Duygularınızı ifade edebiliyor olsaydınız, belki tek bir kelimede, ne kullanırdınız?" Nihayet gözlerini defterden çekerek bana çevirdiğinde iç geçirdim. Boşluk. Tek kelimeye yetecek en büyük cevap bu olurdu. Gözlerini bana dikiyor olmasından hoşlanmamıştım.
"İçeri ilk girdiğiniz andan beri sizin dışınızda her şey ile ilgilendim ve gözlerim bir kez bile size değmedi ama siz herhangi bir sıkılma belirtisi dahi göstermediniz."
Ben ruhsuz biriydim, bedeni olan bir heykel.
"Beni bir odanın içine kapatsanız sıkılmam senelerimi alır."
Dürüst bir cevap vermiş olmam onu tatmin etmiş miydi, emin olamıyordum. Bakışlarında hiçbir belirti yoktu. "Bana kendinizden bahsetmek ister misiniz yoksa basit soru-cevap sizin için uygun mu?" Neden orada olduğumu sorguluyordum. Ben kimdim? O adama ne anlatabilirdim? Hayatımı kapsayan tüm zamanları düşündüğümde bu koltuğa oturmamı gerektirecek herhangi bir olay yoktu. İyi bir çocukluk, gençlik dönemi geçirmiştim. Duygularımın benden çalınmış olması dışında ne sorunum vardı benim? Ona ne anlatabilirdim?
Benim konuşmamı beklerken sakindi. "Soru-cevaplardan hoşlanmam. Kendimi anlatabileceğim hiçbir şey yok. Burada neden olduğumu dahi bilmiyorum ama iyi olmam gerek, onun için iyi biri olmalıyım." dedim en sonunda, kim olduğunu sordu. Tüm hayatımı adayabileceğim o kişi. Jungkook'u anlatmaktan başka elimden bir şey gelmiyordu. Bara geldiği ilk geceyi, evimi yuva belleyişi, dokunuşu, öpüşü, sevişi ve benim ona verebildiğim acılar... Hepsi yüreğime saplanan küçük lakin etkin bıçaklar. Uçları keskin. Kan akıyor ve sonsuz bir acı veriyor.
"Bay Kim, aileniz dışında insanlar ile ilişkileriniz temel bir noktaya oturmamış görünüyor. Bazen özgür bırakılan bireyler aslında daha fazla bağımlılık belirtileri gösterebilirler. Aileniz size her konuda yeterli geldiği için onların dışındaki insanlara kendinizi kapatmakta bir sakınca görmemişsiniz."
Aile konusunda haklı olabilirdi. Yapmak istediklerimin hepsini benimle deneyimlemek konusunda heyecan dolu olduklarını unutmuyordum. İnsanların arkadaş çevresi ise denemeye başladığı her şey, ailem ile hayatımda yer bulmuştu. "Nicole?" dedim, o konu tamamen benim için karmaşadan ibaretti. "Ailenizin yanından ayrılma cesareti göstermeniz, arkadaşlarınızdan uzak kalışınızdan kaynaklanan boşluğa sızan bir kişi. O kişileri uzak tutmak zordur, kaçınılamaz ve kendinizi bir anda o kişilerin kontrolü altında bulabilirsiniz. Biri o ipi kesene kadar birbirinize bağlı olursunuz." dedi, sözlerinin profesyonel olup olmadığından emin değildim, ne cevap vermem gerektiğini bilmiyordum.