Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Geçmişin izlerini üzerimden silmem gerektiğinin farkında olarak tren yolculuğuna başladığımda biliyordum ki onu hayatımda istiyor isem kendimi toparlamalıydım.
Zamanın getirdiği tozlar üzerimde birikmiş, ben onları silkelemeye üşenen biri olarak tozların arasında kayboluvermiştim. Bir sehpa değildim, başka biri gelerek o tozları üzerimden silip atamazdı. Jungkook denemiş fakat kendi tozlarımı ona bulaştırmaktan ötesine gidememiştik. Anılarımızı düşünmenin rahatlatan bir hissiyatı yoktu, beni huzursuz ediyor, düşüncelerimi delip geçerek gerçek benliğimi yüzüme tokat gibi çarpıyordu.
Pazartesi sabahı olduğunu hatırlıyordum. Dün gece yoğun ve beni gözlerimi açamayacak kadar yoran insan kalabalığından sonra sakin bir sabahtı. Jungkook yatakta dönüp duruyor, huzur bulamadığı uykusunda beni de uyutmuyordu. Gün doğmuş olmalıydı ama kalın perdeler tek bir ışığın içeri süzülmesine izin vermiyordu. Bir kez daha yatakta döndü ve yorganı kafasına kadar çekti. Parmakları sıkı bir şekilde tutuyordu. Anlamsız mırıltılar dökülüyordu ve onu böylesine üzen kabusunun ne olduğunu merak ediyordum. Gözlerimi açmakta zorlanıyor olsam da Jungkook'u huzursuz uykusunda yalnız bırakmamak için uyumuyor, pijamasının içerisinde olan elimi belinde gezdirerek iyi hissettirmeye çabalıyordum.
Nasıl bir insan olduğumu tanımlamak konusunda her zaman başarı sağlayamamış biriydim. Pazartesi deli divane aşık davranıyor, salı günü görmezden geliyordum. Jungkook'un tüm bu ruh hallerime katlanmasını beklemek aptallıktı lakin o zamanlarda tüm bunların farkında değildim. Kendi varlığımın bile farkında olduğumu sanmıyordum. Jungkook bir kez daha yatakta kıpırdandığı sırada ona yaklaşmış, yanağına dudaklarımı değdirmiştim. Kendi başıma başlattığım öpücüklerin sayısı o kadar azdı ki her birini net olarak hatırlayabiliyordum.
Jungkook'a seslenmiş, onu huzursuzluktan çekip çıkarmıştım. "Kabus mu görüyordun?" diye sorduğum hatırımda, Jungkook gülümsemiş ve tek kelime etmeden kollarıma sığınmıştı. Burnunu boynumda hissediyordum. Derin iç çekişlerini, bana sarılışını, kucağıma gelişini unutmak imkânsızdı. Dudaklarımızı birleştirirken bir an bile tereddüt etmemişti. Yumuşak bir öpüşmeydi. Onu sarıp sarmalamak istememe neden oluyordu.
Elleri başımın hemen yanında, bir bacağı iki bacağımın arasına yerleşmiş, pijamasının arasında ellerim ve yüzümün her yanını kaplayan saçları ile Jungkook'a kendimi kaptırmıştım.
Öpüşme benim kontrolümden çıkarak Jungkook'un hızına ve sertliğine geçerken bacağını biraz ilerletmiş ve penisimin ucuna dokunarak dudaklarına inlememe neden olmuştu. Dudaklarımızın hareketini sonlandırmış, araladığım gözlerimi açarak ona bakmıştım. Gözlerinden süzülen yaşlar yanaklarıma değiyordu, ellerinin güçsüzce yatağa tutunduğunu görmek için bakmama gerek yoktu. "Jungkook." diye fısıldadım, bedenini üzerimden çekerek yataktan çıktı. Yatakta doğruldum ve benden uzaklaşan bedeni yakınıma çekmek için hiçbir hareket içerisinde bulunmadım. Kendimi bilmiyordum. Şu an olsa onu kollarıma çeker, saçlarını öper, yumuşak öpüşmeyi devam ettirirdim ama aptaldım, onun odanın kapısını çarparak gitmesine izin vermiş ve bu ruh hâlini anlayamamıştım.