Tatlı bir oğlanın yokluğunun beni hasta edeceğini düşünmezdim fakat benim de yanıldığım noktalar olabiliyordu.
Kolumdaki sızı beni düşüncelerimden uzaklaştırıyor olsa da kendi kendime kalışımım acizliğini yaşıyordum. Hemşire ailemden birine ulaşmak için isim istediğinde aklıma tek gelen onun adıydı ve benden uzaktaydı, biliyordum. Onun gidişinin beni ittiği bataklığın içinde debeleniyor,ne zaman dibe batacağımı ve bu acının son bulacağını kestirmeye çalışıyordum. Çığlıklar atmak isteyen o yanımı susturmaya çabalıyordum. Nefeslerim tıkanıyor, çığlıklar boğazımda birikerek beni boğuyordu.
Yaşamın anlamı hakkında çok düşünmediğim zamanların birinde sevginin insana yaşamın güzelliklerini sunduğuna dair bir yazı okumuş ve gülmüştüm. Kendi kendime yaşadığım o yılların sonunda bana hayatı bahşeden bedenin varlığıyla yaşamı olduğu gibi görebilmiştim. Ona ihtiyaç duyan bedenim, ruhum, yüreğim amansız bir hastalığa doğru sürükleniyordu. Jeon Jungkook'a duyduğum o sevginin altında eziliyor, iki büklüm oluyordum. Bedenim titriyordu. Hemşire bir kez daha gelerek beni kontrol etti, serumun bitmeye yakın olduğunu ve bir saati bulmadan ayrılacağımı söyledi. O ana kadar odadaki diğer insanların farkında değildim. Herkesin sevdiği ya da ona değer veren bir insanı yanındaydı, perdelerin ardında bile olsa onların yatakların hemen yanında beklediklerini görebiliyordum. Yalnızlığım tokat gibi yüzüme çarptı.
Jungkook elindeki kırmızi arabası ile bir çocuk gibi parkenin üzerinde oynarken onun için kahvaltı hazırlıyordum. O günün hatıralarının netliği tuhaf geliyordu. Jungkook'un çocuksu kahkahaları beni mutlu ederken halsiz hissediyordum. Cam bardak elimden kayıp düşmüş, Jungkook'un kahkahalarının yerini endişe almıştı. "Yanakların kızarmış, hasta mısın? Cam bir yerine battı mı? Canın acıyor mu?" diye sorarken bir yandan beni cam kırıklarından uzak tutuyor, iyi olup olmadığımı kontrol ediyordu. "İyiyim." demiş olduğumu hatırlıyordum ama bana inanmamıştı, soğuk parmakları alnımı, yanaklarımı, boynumu bulmuş ve ateşim olduğuna karar vermişti.
Beni kolumdan sürükleyerek evden çıkarmadan önce sıkı bir şekilde giyinmeme yardım etmişti. Jungkook'un telaşlı halinin mutlu edici bir yanı vardı. Endişeleri beni iyi hissettirmişti. Yol boyunca beni kontrol etmiş, elimi tutmuş, iyi hissetmem için çabalamıştı. Jungkook'un bana olan hislerinin berraklığını ilk kez bu kadar net görüyordum. Ellerimin titremesine neden oluyordu. Elini tutmak istemiştim. Parmaklarım beceriksizce parmaklarına dokunmuştu. Elimi sıkı bir şekilde saran soğuk eli iyi hissettirmiş, kendimi ona bırakmak istememe neden olmuştu.
Anılar değişkenlik gösterse dahi o an hissedilen duygular apaçık duruyordu orada.
Acildeki hastane yatağına uzanmış doktorun parmaklarını kolumun iç tarafından gezdiriyor oluşundan hoşlanmamıştım. Jungkook'un dokunuşlarının sonrasında soğuk, hissiz hissettirmişti. O bana dokunsun istemiştim. Onu öptüğüm anda bir daha dudaklarımın başka dudaklarını kabul etmeyeceğini bildiğimdeki kabullenişe benziyordu. Onun haricindeki birinin dokunuşlarının beni iğrendirdiği bir zaman içerisindeydim. Yatağın kenarına oturmuş, doktor baait bir soğuk algınlığı olduğunu ama kısa bir süre hastanede kalacağımı söylerken onu dinliyor gibi değildi. Bir elimi tutmuş, parmakları avuç içimi sıkı bir şekilde kavramıştı. Başparmağı belli belirsiz daireler çiziyordu. Bir an olsun yanımdan ayrılmamıştı. Kan tahlili sonuçları gelene, serum bitene, doktor artık işimiz kalmadığını ve biraz dinlenmem gerektiğini söyleyene kadar bana bakmış ve avuç içimi okşamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
he's in love' taekook
Fiksi Penggemarkim taehyung caz barına her akşam uğramaya başlayan jeon jungkook'a bir gecede aşık olmadı.