Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
coldplay, everglow
Eski bir filmden alınmış aşk sahnesi izlenimi veren bu anı zaman içinde benim için kalp yaralayıcı, Jungkook'tan kaçmam için verilen sinyali anlamamış bir an olarak hatırlayacaktım.
Benim evimde kalmaya başlamasının üzerinden bir haftadan fazla zaman geçmiş olmalıydı. Buzdolabımda onun getirdiği biralar, tegzâhımın üzerinde kahve dolu cam kavanoz, odamda tişörtleri vardı. Belirsiz bir anda yerleşmiş olduğu evimde işe gitmek için hazırlanıyordu. Uykusuz görünüyordu. Tüm gece anlamadığım mırıltılar ve sesler çıkarmış, ara ara uyanarak nemli gözlerle beni izlemişti. Caz bara gelmiyordu. Benim kilidi vurduğum an kapıda beliriyor, hemen arkamda merdivenleri tırmanıyorduk beraber. Her şey tuhaf bir hâl almaya başlamıştı. Jeon Jungkook kimdi? Ben neden onu sorgusuz kabul ediyordum hayatıma?
Kapım onun kendi kendine söylenerek tişörtünü başından geçirmekte olduğu bir anda çalınmıştı. Beklediğim biri yoktu, evimi bilen insanların sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar azdı. Şu an sahip olduğum akla, mantıklı düşünme gücüne o an sahip olsaydım kapıdan uzak durur, Jungkook'u bir sessizliğin içine çekerek kapıda dikilen bedenin gitmesini beklerdim. O sıralar aklım bende değildi. Kapıyı açtığımda gördüğüm Nicole elinde pazar filesi tutuyordu. Birkaç poşet içerisinde domates, biber, patlıcanı seçebiliyordum. "Senin için yemek hazırlamaya geldim, benim yemeklerimi özlemişsindir." derken neşeli görünüyordu, ben ne olduğunu anlamadan içeri adımlamış, mutfağıma geçmişti bile. Nicole sebzeleri poşetlerinden çıkarıyor, tezgâhın altındaki dolaplardan aldığı küçük plastik sepetlerin içine dolduruyordu. Nicole ıslık çalmak konusunda iyiydi, eski bir şarkıyı kendine göre uyduruyordu.
"Taehyung-ssi."
Jungkook'un hemen arkamda olan sesini işitene kadar onun evimde olduğu tamamen aklımdan silinmişti. Nicole işittiği yabancı ses ile arkasını dönmüş, Jungkook'u izliyordu. O an aralarında oluşan gerilimin farkında olarak neden hiçbir şey yapmadığımı bilmiyordum. "Merhaba, ben Nicole. Taehyung'un kız arkadaşıyım." Nicole yine kendi kendine beni erkek arkadaşı konumuna koymuş, Jungkook'a dile getirmekten kaçınmamıştı. "Kız arkadaşı?" diye sorarken bana bakıyordu, bir açıklama, bir reddediş beklediği aşikardı ama dilim lal olmuştu. "Bir kız arkadaşın var ise neden her gece aynı yatakta uyumamıza müsade ediyordun?" diye sordu Jungkook, sesi öylesine hâyâl kırıklığı doluydu ki, tek kelime edemiyordum karşısında. "Taehyung böyledir biraz. Ben alışkınım." Nicole her şeyi berbat etmek konusunda kesin bir karara sahip duruyordu. Jungkook salondan ayrıldı, ceketini almak için odama gitti, onu takip ettim.
Beni dinlemesini istiyordum ama o an o kadar sinirli, o kadar mahzun görünüyordu ki, sandalyedeki ceketini alışını izlemekten başka bir şey gelmiyordu elimden. Mutfağımdan gelen sesler uzak bir diyardan bana ulaşıyordu sanki. "Sen şerefsizin tekisin Kim Taehyung! Tanrı'm, ne kadar aptalım! Bir şeyler... farklı olur diye düşünmüştüm." Deri ceketini üzerine geçirirken kendi kendine konuşuyordu. Bir eli saçına giderek siyah tutamları dağıttı, telefonunu aradı gözleri. "Nicole sevgilim değil." Kendi sesimi sonunda bulabilmiş, birkaç kelime çıkarabilmiştim dudaklarımdan. "Bana pek öyle görünmedi." dedi gözlerini, gözlerime dikerek. O an bana hesap sorma hakkını nereden bulduğunu yüzüne haykırmam gerekiyordu ama yapamadım, ona her şeyi açıklama dürtüsüne yenik düştüm.