🌺Bölüm 15🌺

67 13 38
                                    

"Kızım bir kaç lokma bir şey atsaydın keşke ağzına, olmadı ama böyle," hızlı hızlı ayakkabılarımı giyerken annem arkamdan şikayet ediyordu.

"Anne hiç zamanım yok, uyuyakaldım zaten, of."

Nereye mi gidiyordum? Üniversiteye kayıt yaptırmaya. Tercihler açıklandıktan sonra hepimiz için gruplarla saat belirlenmişti karışıklık olmaması nedeniyle ve ben salak gibi uyuyakalmıştım. Şimdi de bir saatim vardı ve otobüs falan derken ancak yetişirdim.

"O zaman dışarıda bir şeyler atıştırmayı unutma sakın." Annemi yanaklarından öpüp kafamı sallayarak koşar adımlarla çıktım evden. Acele adımlarla durağa gittim. Daha otobüsün gelmemiş olduğunu görünce mutlu olmuştum. Bir kaç dakikaya gelirdi.

Bana bakan biri olduğunu hissedince kafamı sağa çevirdim. İşte oradaydı. Bu çocuktan asla kurtulamıyordum. Durakta fazla kişi yoktu, o yüzden heyecanla yanıma geldi.

"Selam, nasılsın?" Yüzünde beni gördüğü için sevinen çocuksu bir ifade vardı. Otuz iki diş gülümsediği için göz çevresinde ona yakışan hafif kırışıklıklar ortaya çıkıyordu.

"İyiyim, sen nasılsın?" Onu kırmamak için mi, yoksa istediğim için mi bilemediğim şekilde hafifçe gülümsedim. Gözleri gülümseyen gözlerimde takılı kaldı. O kadar derin bakıyordu ki sanki her an beni kendisine çekip sarılacak gibiydi. Sarılsa ne tepki verirdim hiç bilmiyorum.

"Seni görünce günüm güzelleşti," gözlerimi kaçırıp uzaktan bizi inceleyen teyzeye baktım. Teyze benim ona baktığımı görünce hemen bakışlarını kaçırmıştı. Gören de ulu orta yanlış bir şey yapıyorduk sanır. Bu insanları asla anlayamayacaktım.

"Nereye böyle?" Ona soru sorduğumu görünce önce bir şaşırdı, sonra da hevesle cevap verdi.

"Öğlen iş görüşmem var Gölbaşı'nda. Ondan önce biraz gezerim demiştim, özledim buraları. Ya sen?"

"Hımm güzelmiş, ben de üniversiteye kayıt yaptırmaya gidiyorum, uyuyakaldım." Kafasını anladım der gibi salladı.

"Hadi o zaman gidip kaydını yaptıralım," kafasıyla uzaktan gelen otobüsü gösterdi.

"Sen de mi geliyorsun?"

"Hıhım, ilk kayıt yaptırmak heyecanlı bir iştir, yanında olmam lazım." Benden izin almadan heyecanla bileğimden tutup otobüse doğru çekiştirdi, kartları basıp arkalara doğru ilerledik. O kadar sıkışıktı ki zar zor bir yer bulmuştuk ayakta. Sırtımı otobüsün penceresine dayadım, hemen bir kaç santim önümde de Murat duruyordu.

İnsanların bir birine lego gibi girdiği otobüste Murat bana dokunmayacak şekilde durmaya çalışsa da nafileydi. Kollarıyla etrafımdan beni korumaya alacak şekilde durmuş, tepeden bana bakıyordu. Ben de onun tişörtünün desenlerini izliyordum.

Çok fazla insan bindiği için aramızda ki mesafe neredeyse sıfıra inmişti. Murat'tan yayılan nane kokusu anlayamadığım şekilde başımı döndürürken istemsizce derinden nefes aldım. Sadece nane değildi, sanki kendi ten kokusuyla duş jelinin kokusu karışmış ve ortaya harika bir koku yayılmıştı.

Ona bu kadar yakın durmam pek iyi değildi belki ama şu an başka seçeneğim yoktu. Dayanmak zorundaydım. Bu arada açlıktan gerçekten başım dönerken düşmemek içgüdüsüyle Murat'ın koluna yapıştım.

"İyi misin güzelim?" Başımı kaldırıp gözlerine baktım.

"İyiyim ama biraz başım döndü gibi oldu."

"Yemek yemedin mi?" Endişeyle gözlerime baktı. Bu arada düşmemem için kollarımı tutmuş ve kendini kısmen bana yaslamıştı. Zaten başım dönüyor, yapma Murat.

"Vaktim olmadı."

"Ah be Sevgi'm, bu sıcakta o kadar yol gidiyorsun ama açsın, olucak iş mi Allah aşkına?"

"Yerim bir şeyler, merak etme sen beni." Gözünü kapatıp sinirli bir şekilde kafasını salladı onaylamaz şekilde.

"Buradan iner inmez bir şeyler yedirmem gerek."

"Gerek yok, kayıt yaptırınca alırım bir şeyler."

"Sana sormuyorum güzelim."

"Pardon?" Sinirle yüzüne baktım. Benim sinirlenmemin aksine Murat sırıttı. Sanki sinirlenmemden zevk alıyor gibiydi. Bir elini belime atıp beni sabitlerken diğer elinin işaret parmağını iki kaşımın ortasına bastırdı. Nefesim kesilirken şaşkınlıkla yüzüne baktım. Nedense dizlerimin bağı çözülür gibi olmuştu.

"Sinirlenme," fısıldar gibi çıkan ses tonu bana acıktığımı daha çok hissettirmişti. Bununla birlikte otobüs durdu ve ineceğimiz durakta Murat'ın eli bileğimde indik. Oyuncak gibi beni ordan oraya götürüyordu.

"Kayıta ne kadar kaldı?" Telefonumdan saate baktım, daha yirmi dakikası vardı.

"Yirmi dakika kalmış."

"Süper, o zaman hadi gel." Bir iki metre uzaklıkta sıcak simit satan bir seyyar araba duruyordu.

"Günaydın abi, bize üç simit, iki de çay ateşlesene," bana baktı sonra, "peynir de ister misin?"

"Yok hayır," parasını ödeyip kampüsümün olduğu tarafa ilerledik. Simitleri ben, çayları da o almıştı. Bir bank bulup oraya oturduk. Simitin birini alıp direkt ısırmıştım. Şimdi hiç kibar falan olayım durumuna giremezdim.

"Afiyet olsun," dedi gülümseyerek.

"Teşekkürler," çayımdan da bir yudum, ohh. Üçüncü simiti de ortaklaşa paylaşarak yiyip son yudum çayı da içtikten sonra çöpleri atıp kalkmıştık.

"Sen kayıtını yaptıktan sonra benimle iş görüşmesi yapacağım yere gelir misin? Sana bir şey göstermek istiyorum, lütfen," kahverengi bademlerini gözlerime dikmişti. Nedense bugün ona karşı çıkmak istemiyordum, en fazla ne olabilirdi ki?

"Tamam."

Sevgi Çiçeği / Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin