16

2.3K 292 298
                                    

Selamlar nasılsınız? Nasıl gidiyor hayat?
Bu bölümü okuduğunuz tarihi ve saati buraya alayım:
Bu kez sınırın geçmesi amma kısa sürdü şaşkınım vallahi, umarım hep böyle olur. Hoş, finale epey az kaldı gibi görünüyor ama, olsun. Bu sefer geri sayım yapamayacağız sanırım çünkü kaç bölüm çıkacak tam olarak emin olamıyorum, birkaç bölüm diyelim o yüzden. Sırf bu yüzden prince of crescent için pek acele etmiyorum, epey güzel bölümlerine geldik onun da içime sine sine yazmak istiyorum. Eğer hala onu da okumaya başlamayanlar var ise koşup okusunlar :d
Bu bölüm için sınırımız +125 oy ve bolca yorum. Yorum sayısı belirtmek istemiyorum ama sessizliğiniz çok üzücü bilmenizi isterim.
Bir sonraki bölüm için güzel güzel yorum yapanlardan birine ithaf edeyim diyorum, siz ne dersiniz?
Yeni bölümde görüşürüz. Öptüm hepinizi koccaman.

&&&

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


&&&

Aşk, böyle mi olmalıydı?

Hiçbir şey, ama sahiden hiçbir şey yapamıyordum. Göğsüm kalbimin kırıklarıyla ağzına kadar dolu olduğundan ne yatabiliyor ne de kalkabiliyordum. Birilerinin zorlaması ile ağzıma üç beş lokma yemek koyuyor, yemedikçe daha kötü olacağımın bilincinde yutmaya çabalıyordum. Dişlerimi sıkmaktan çenem durmadan kasılıyor, yalnız başımayken göz yaşlarım akmayı bir türlü bırakmıyordu.

Berbat haldeydim. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Yalnızca yığıldığım yerde kalayım, zaman akıp gitsin, beraberinde içimdeki bu acıyı da götürsün istiyordum. Hayatımda hep olan bir şeyin artık olmadığını fark etmek başlı başına çarpıcı ve denge şaşırtıcı bir şey iken kalbimde ben görmeden filizlenen, büyüyüp çiçek açan hisleri de yine tam bu vakitte öğrenmek, bunları kabullenmek yerle yeksan olmamam şaşırtıcıydı.

Canımdan can gidiyordu sanki, sanki kalbimin bir köşesini kötü kurt sivri dişleriyle ısırmış, kopartıp götürmüştü. Ben de oluk oluk kanıyor, göz yaşlarımın tuzunu o yaraya basıyordum.

Her şey bir bir başımdan aşağıya yağarken, tüm hayatım alt üst olurken ve ben her şeyimi kaybetmişken nasıl devam edebilirdim ki? Nasıl bir damla uyumadığım gecenin sabahında hiçbir şey olmamış gibi başımı yastıktan kaldırabilir, insan içine çıkıp gülebilirdim? Koca dünyada yapayalnız olmama karşın kimseler duymasın diye hıçkırıklarımı bastırmamışım gibi nasıl neşeli, mutlu güzel günler vaat eden şarkılar söyleyebilirdim?

Ben, nasıl olurdu da yanıp bir avuç küle dönmüşken kalkıp Yoongi hyungun karşısına çıkabilirdim ki? Nasıl ona olan biten hiçbir şey yokmuş gibi davranabilir, ya da yalnızca yüzüne bakabilirdim? Bir yanım ona koşmak, hep yaptığım gibi ona sığınmak, kendimi onun kolları arasına saklamak isterken diğer yanım bırakın onu görmeyi onu duymak dahi istemiyorken nasıl olurdu onun karşısına çıkabilirdim?

fanarts|yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin