i lost you

357 61 86
                                    

Bu bolumun Allah cezasini versin. Milyon kez silindi sirf sizin icin zorla pes etmeden yazdim
Alin okuyun simdi

9 Aralık 2018

Günlerim başkalarının mutluluğunu izlemekle geçiyordu.

Seungmin, tedavi oluyordu ve her geçen gün daha iyiye gidiyordu. Hatta dün ayakta durabilmişti. Bu hepimiz için iyi haberdi.

Chan hyung, ona evlenme teklifi etmişti. Tamamen iyileştiği gibi evleneceklerdi. Aslında Chan hyung hemen olmasını istemişti ama Seungmin tekerlekli sandalye üstünde yemin etmek istemediğini söylüyordu.

Saygı gösteriyorduk.

Chaeryeong ve Changbin hyung ikisinden de beklemediğimiz bir hızda ilerliyorlardı.

Onları bir insan ve bir vampirin birlikte olamayacağı konusunda uyarmıştık ama bizi dinlemiyorlardı.

İkisi de sanki bir büyünün etkisi altındalarmış gibi bizi duymuyorlardı.

Dışarıdan biz de -yani ben de- mi böyle görünüyordum?

Chaeryeong bana 'benim gibisin, pes etmiyorsun' dediğinde kastettiği şeyi artık daha iyi anlıyordum.

Yunho ve Mingi öğrendiğime göre geri dönmüştü. Mutlaka tıpkı gidişlerinin olduğu gibi dönüşlerinin de bir sebebi vardı. Yunho kesin bir şeyler görmüştü.

Minho'yu olabildiğince evde tutmaya çalışıyor ve benim yanıma çok az gönderiyorlardı.

Evet, ben artık gitmiyordum. Minho'ya söz vermiştim ve o da bana yapabildiği her an yanıma geleceğine dair söz vermişti.

İkimizde sözlerimizi tutuyorduk.

Ama yetmiyordu işte. Geliyordu, kapıdan sarılıyorduk. Belki biraz öpüyordu dudaklarımı. Hal hatır soruyor, birbirimizin iyi olduğundan emin oluyorduk. Sonra da gidiyordu.

Dediğim gibi, yetmiyordu.

Yine de şükrediyorduk. Çünkü hiç olmamasından çok daha iyiydi bu. Onu görebilmek, dokunabilmek; göremeyip, dokunamamaktan iyiydi.

Şimdi saat sabah beşti. Rüyamda Jisung'u gördüğüm için uyanmış ve geri uyuyamamıştım.

Bana gülümsedi. Her şey için teşekkür etti. Minho'yu mutlu ettiğim, güldürdüğüm her an için tek tek minnet duyduğunu söyledi.

Sonra, bana mutluluklar diledi. Çok fazla mutlu olmamı ve çok ağlamamamı söyledi.

Anlamadım. Ne demek istediğini hiç anlamadm.

Ve uyandığımdan beri bunu düşünüyordum.

"Bebeğim?"

İçeri giren Chan hyungu duymamıştım bile.

"Gel hyung."

Yanıma gelip yatağımın kenarına oturduktan sonra saçlarımı okşadı.

"Su almaya kalkmıştım. Geri dönerken ışığının açık olduğunu farkettim ve bir sorun mu var diye bakmak istedim. İyi misin? Neden uyanıksın bu saatte?"

Buruk bir gülümseme oluştu yüzümde.

"Kötü mü yoksa iyi mi olduğunu anlamadığım garip bir rüya gördüm. Onu düşünmekten uyuyamadım."

"Anlatmak ister misin?"

İstemiyordum. Konuşmak içimden gelmiyordu. Minho'nun zorlamalarıyla verdiğim kilolarımı geri almıştım ama içim hala zayıftı.

like wine, hyunho ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin