she's here

331 61 15
                                    

4 Nisan 2018

Bana ne kadar saçma gelirse gelsin o rüyasında sevdiği adamı görüyordu.

Asırlar geçmesine rağmen bir gün bile unutmadığı sevgilisini.

Bir hayalin sözünü dinlemek aptallık gibi görünse de o, Jisung olmadan yaşadığı her anı rüyalarını dinleyerek geçirmişti. Attığı her adımı rüyalarının yönlendirmesiyle atıyordu.

Kendi böyle söylemişti.

O gün bana uzunca anlattı.

Rüyasına giren Jisung ne istediyse onu yaptığını ve hep güzel sonuçlar doğurduğunu...

Dinlediğim şeylere öylesine kapılmıştım ki karşı koymamaya karar vermiştim.

Bu köşkte kalacak ve sebebi her neyse onu görecektim.

O günün üzerinden iki hafta geçmişti ve ben ne Minho'yu ne de Yunho'yu neredeyse görmüyordum.

Özellikle Yunho sırf bana zarar vermemek için kendisini odasına kapatmış ve asla çıkmıyordu.

İşler tahmin ettiğimizden çok daha kötüye gitmişti.

Polisler buralara kadar gelmişlerdi ve hiçkimse asla evden bile çıkamıyordu.

Seungmin ve Chan hyung iki hafta geçmesine rağmen kesinlikle pes etmemiş, beni bulmak için ne gerekiyorsa yapıyorlardı.

Benim en büyük pişmanlığım ise ikisinden birinin bile telefon numarasını ezberlememiş olmamdı.

Kan stokları neredeyse son bulmak üzereydi. Çoğunluğunu Yunho ve Mingi tüketirken, Minho neredeyse hiç kan tüketmiyordu.

Dayanıklıydı evet ama normalde olduğundan kat kat daha sinirliydi.

Onu ne zaman koridorda ya da mutfakta falan görsem, gözleri hep kırmızıydı ve benden yapabildiği en hızlı şekilde kaçıyordu.

Bunun iki sebebi vardı; kanımın yoğun kokusu onu daha çok acıktırıyordu ve bana zarar vermek istemiyordu.

Karnımdan yükselen sesle oflayarak yataktan indim ve önce kulağımı kapıya yaslayarak dışarıdaki sesleri dinledim.

Bunu yapmamı Mingi -hyung dememi Yunho da Mingi de istemiyor- söylemişti.

Eğer tehlikeli olanlardan biri dışardaysa o gidene kadar çıkmamamı söylemişti.

Koridorda herhangi bir ses duymadığımda kapıyı açtım ve çıplak ayaklarımın ses çıkarmamasına özen göstererek merdivenlerden aşağı indim.

Aşağı ulaştığımda derin bir nefes alarak hızlandırdığım adımlarımla mutfağa girmiştim fakat orada hiç beklemediğim bir görüntü vardı.

"ANNE!"

Üçünü masada oturup bardaklarından kan içerken görmüş ve 'anne' diyerek sanki beş yaşındaki bir çocuk gibi korkmuştum.

Gerçekten mi Hyunjin?

Hepsinin sakin görünüşleri karşısında sakince içeri adımlamış ve en güvendiğim adamın yani Mingi'nin sol yanına oturmuştum.

Gözlerimi bir süre sofrada gezdirdikten sonra sadece kan olduğunu hatırlayarak ayağa kalkmıştım. Tam o anda karnımdan ikinic kez yükselen sesle teker teker gözlerimi hepsinin yüzünde gezdirmiştim.

Bana garip garip bakıyorlardı. İlk defa mı karnı guruldayan insan görüyorlardı?

"Ne? Acıktığım için geldim zaten."

Bir şey demelerini beklemeden günlerdir beslendiğim tek besin olan eti alıp umursuzca tavaya koydum ve kısa bir süre biraz kızarmasını bekleyip ardından tabağa aldım.

Bezelye kalmadığı için yaklaşık bir haftadır yalnızca et yiyordum. Bu çok sağlıksızdı. Biran önce bu durumun düzelmesi gerekiyordu.

Üstelik o kadar bıkmış ve alışmıştım ki artık düzgün pişirmiyordum bile.

Resmen çiğ et yiyordum.

Masaya oturup yemeğe başladığımda Minho'nun gözlerinin direkt benim üzerimde olduğunu görmesem de hissediyordum.

Bu çok rahatsız ediciydi. Neden bakıyor ki bana? Aptal.

"Eğer o beyninin içinde bir kez daha bana hakaret edersen Hwang---"

Aklımı okuyabildiğini unutup düşündüğüm şeyi duyuğu için korkacağım sırada çalan kapının kurtarıcım olduğunu düşünmüştüm. Sonra ise bu kapının asla çalmayacağını hatırlayıp ürpermiştim.

Korkuyla onlara baktığımda hepsinin çoktan ayağa kalktığını görmüştüm.

"Kapımız çalıyor. Neden kapımız çalıyor ki? Daha çok gencim tamam mı? Göğsüme saçma sapan bir kazık sokularak ölemem."

Yunho bir yandan konuşup bi yandan Mingi'nin kolunu sıktığında aklımda sadece şu soru dönüyordu; 'genç mi?'

Biri ona 300 bilmem kaç yaşında olduğunu hatırlatmalıydı...

Kollarımda birden sımsıkı eller hissettiğimde ellerin sahibi olan Minho'ya baktım.

"Yunho ve Mingi'nin arkasına geç."

Beni niye koruyorsun? Sizin korunmanız gerekiyor.

"Sus ve dediğimi yap."

Daha fazla bir şey düşünmeden başımı sallayıp ikisinin arkasına geçtiğimde kapı daha büyük bir gürültüyle çalmıştı.

Minho kapıyı hiç tereddüt etmiyor gibi görünse de büyük bir tedirginlikle açtığında içeriye dalıp kapıyı hızla kapatan beyaz tenli kızı görmüştüm.

"Kapıyı açmak neden beş saat sürüyor!? Dışarısı polis kaynıyor ve ben yakalanmamak için kırk takla attım!"

Herkes cevap vermek yerine kocaman olmuş gözlerle kıza bakarken ben de diğerlerine bakıyordum.

Kimse gözünü bile kırpmıyordu.

Kız gözlerini devirerek bıkmış bir ifadeyle onlara bakmaya başlamıştı. Sanki 'ne öyle bakıyorsunuz?' der gibiydi.

Sonunda üçü de aynanda büyük bir şaşkınlıkla konuştuğunda bakışlarımı tekrar mor gözlerinden ve bembeyaz teninden anladığım kadarıyla vampir olan kıza çevirdim.

"Lee Chaeryeong!?"

Ryeong bebegim fice girdigine gore rahatca olebilirim ಥ‿ಥ

like wine, hyunho ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin