love is stupid

331 61 30
                                    

Evden çıkışının üzerinden saatler geçmişti. Sabah olmuştu ve onun çoktan gelmiş olması gerekirdi.

Minho çocuk değildi. Eve bilerek gelmemiş olması imkansızdı.

Çok endişeleniyordum çünkü başına bir şey gelmiş gibi hissediyordum. Hatta neredeyse emindim. Beni bile isteye asla bu kadar meraklandırmazdı.

Telefonumu elime aldım ve Seungmin'i aradım. Konuşup sakinleşmeye ihtiyacım vardı.

"Seungmin, nasılsın?"

İyi olduğunu söylediğinde direkt konuya girdim.

"Chan hyung ile beraber buraya gelseniz olur mu? Size çok ihtiyacım var."

Seungmin, iyi bir arkadaştan çok daha fazlasıydı. Sorgulamadı bile. Hemen yola çıkıp gelebilecekleri en kısa sürede burada olacaklarını söyledi ve kapattı.

Yaklaşık 3 saatin sonunda buradaydılar ama Minho hala yoktu.

Delirmek üzereydim.

"Yani o kadar mı eminsin başına bir şey geldiğine?"

"Evet Seungmin, eminim."

Chan hyung ayağa kalkıp sağa sola yürürken söylendi.

"Yine de çok saçma geliyor. O herif vampir değil mi? İstese herkesi öldüremez mi? Birisi kendine zarar verirken öylece bakacak kadar salak olduğunu sanmıyorum."

Asla durup bakmazdı tabii. Ama yine de bir açıklaması olmalıydı.

"Hyung haklısın ama hissediyorum işte. Lütfen biraz empati yap. Seungmin'in parmağı kesildiğinde bile hissedip arıyorsun sen."

Kaşlarını çattı.

"Aynı şey mi düdük? O benim kocam sayılır."

Ofladım. Ne farkediyordu şimdi?

"Benim bir şekilde Yunho'ya ya da Mingi'ye ulaşmam lazım. Onlar kesin biliyorlardır."

Seungmin telefonumu eline alıp salladı.

"Numaraları yok mu? Arasana."

Hadi ya, hiç düşünmemiştim.

"Defalarca aradım. İkisine de ulaşılamıyor."

"Peki ya şu kız? Chaeryeong muydu, neydi?"

Bu sefer konuşan Chan hyungtu.

"Hayır hyung. Onun numarası yok. Hatta telefon kullandığından bile emin değilim."

İkisi de pes etmiş gibi kendilerini koltuğa atıp arkalarına yaslandıklarında, omuzlarımı düşürdüm.

Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Mantıklı olan hiçbir şey yoktu.

Seungmin heyecanla ayağa kalktığında aklına gelenin mantıklı olmasını umuyordum.

"Şeye gitmiş olmasın!? Jisung'un mezarına!"

Bu duyduğum mantıklı fikirle direkt dış kapıya yöneldim. Ama sonra durdum. Mezarlığın yerini bile bilmiyordum ki.

Umutsuzlukla kendimi koltuğa attığım sırada kapının açılma sesiyle hızla ayağa kalktım ve o yöne yürüdüm.

Karşımda yüzü gözü yaralı bir Minho görmeyi bekliyordum, gayet sağlıklı bir Minho değil.

Başına bir şey gelmiş olmamasına sevinmiştim aslında ama bir yandan da bu kadar süre bana böyle bir şey yaşatmasına sinirlenmiştim. Bunu asla unutmayacaktım.

Aklımdan neler geçtiğini tahmin bile edemezdi.

Kendisi canından çok sevdiği birini kaybetmişti. Bu yüzden başkasının aynı şeyi yaşamasına asla izin vermemesi gerekiyordu onun. Elinden geleni yapmalıydı. Bu kadar düşüncesiz olması sinirimi bozmuştu.

like wine, hyunho ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin