4.AYNADAKİ YANSIMA

74 13 28
                                    

Şarkı: Emir Can İğrek ~ Zemin

🌑

Kendi halinde yaşamak nasıl olur hep merak etmişimdir, insanlar kendi halinde yaşarken de acı çekmez mi? Hayatımıza birilerinin girmesi, olayların bizim yönetimimiz dışında gelişmesi ister istemez davranışlarımızı değiştirmez mi zaten? Farklı şehirlerin mi suçu var? Farklı insanların mı? Daha geldiğim ilk günden tonla şey yaşamıştım, ama kendi halimde yaşıyordum diyezdim. Çünkü yaşamak denmezdi ona. Dokuz yaşında küçük bir çocuğun esir kalmasıydı, can çekişmesiydi, nefes almak için verdiği mücadeleydi, ama kendi halinde yaşamak değildi! Bedenimin yanında nehir gibi akan kan birikintisini, açlıktan kalan yemek artıklarını yediğimi, çıkan paslı zincirin sesini ve beni asla terk etmeyen gölgemi... Bir bodrum katına binlerce kötülük sığmıştı. Dokuz yaşında ki o çocuğun çaresizliği sığmıştı, kaybettiği güveni, bıraktığı umudu, yitirdiği benliği sığmıştı, ama iyilik o kapının içinde değildi, dışındaydı. Bana karşı zerre gösterilmemiş olan o sevgi. Saçlarım kopardı, dudağım ve kaşım patlar, karnım morarırdı, boynumla bileğim kıpkırmızı olurdu, yılmazdım ama, inatla savaşırdım. Neyle? Kimle? Ve ne için savaştığımı bilmeden savaşırdım hem de, benim kendi halimde ki yaşamım dokuz yaşıma kadardı, annem ölene kadar. Meltem Ünal'ın kızı olduğum için yaşamıştım başıma gelen her şeyi, ama asla utanmadım onun kızı olmaktan. Madem annem için yaşamıştım onca şeyi, gurur duyuyordum o halde bütün bunları annem uğruna yaşadığım için.

Sayısız iz vardı, yeri göğü inletecek kadar yüksek çıkan çığlıklarım, açlıktan su kustuğum zamanlar, bunların hiçbiri beni yıldırmadı, izler çoğaldı, çığlık atmaktan sesim kısıldı, artık su bile kusmadım. Anlayamıyordum, ben babama ne yapmıştım? Yaz'ı bu kadar severken benden neden nefret ediyordu? Ben de onun kanındandım, ben de onun kızıydım, bütün nefreti anneme benzediğim için miydi? Annemle aşık olarak evlenmişti, bana beslediği kin çok mantıksızdı. O bodrum katında tekrar ettiği cümle de buydu ama, neden mantıksız olsundu ki?

Kendi öz babamın nefretini hak edecek ne yapmıştım ben? Dokuz yaşında masum bir çocuk ne yapmış olabilir? Sebebi ne ki bunun? Daha doğrusu bunu hiçbir insan yaşamayı hak etmezken ben ne yaptım?

Metrobüs durağındayken Nazlı'nın işaret ettiği yere baktım, orta boylarda, hafif sakallı, yaşlı durmayan ama gençte olmadığı belli olan bir adam merdivenlerde durmuş etrafa bakınıyordu. Nazlı'nın çantasını omuzumdan çıkarıp fermuarını açarak telefonu elime aldım, adam merdivenlerden inmiş etrafa bakınıyordu, Nazlı ve Uzay'ın olduğu kolona doğru ilerlerken şifresini girip sessize aldım ve kulağıma götürdüm.
Adam tam yanımdan geçerken altına gireceğim tehlikeyi göz önünde bulundurarak hızlı olmam gerektiğini kendime hatırlatıp rolüme başladım.

"Meriç!" Nazlı'nın kardeşinin adıydı, onunla ilgili edindiğim tek bilgide buydu zaten. Adamın dönerek bana baktığını çaktırmadan attığım kaçamak bakışlarla görmüştüm, hızla bana ilerlerken adımlarımı hızlandırdım. Metrobüs durağına inen merdivenlere kadar ilerlediğimde adam da birkaç adım ilerimdeydi, birden bağırdığında o da, ben de olduğum yerde durmuştuk.

"NAZLI!" İşte tam da şu an kaçmam gerekiyordu.

Yüzümün yarısını kapatan kapüşonla kafamı yavaşça arkaya çevirdiğimde metrobüs gelmişti, Uzay ve Nazlı'nın bulundukları alandan çıkmaları lazımdı. Bakışlarım tekrar adama döndüğünde yüzüme dik dik bakıyordu, hızla önüme dönüp merdivenleri koşarak çıkmaya başladım. Nazlı'nın babası sanki bunu bekliyormuş gibi peşimden koşarken merdivenleri çıkıp çoktan zemine ulaşmıştım, hızla derin bir nefes vererek koşup turnikenin üstünden atladım ve metrobüsün bulunduğu yerden çıktım, hızımı azaltmadan ayağım kaymasına rağmen dengemi sağlayıp köşeyi döndüm ve koşmaya devam ettim, Nazlı'nın babası arkamdan aynı hızla koşarken üst geçitin sonunda ki merdivenleri hızla inerek köşeden döndüm. Nefes nefese kalmıştı ama pes etmeden peşimden gelmeye devam ediyordu, yanından geçtiğimiz oyuncakçı dükkanının önünde ki peluş ayıyı kapıp Nazlı'nın babasının üstüne fırlattım, ayı yüzüne geldiğinde afallayarak az da olsa duraksadı ama daha sonra yerde ki peluş ayının üstüne basarak peşimden koşmaya devam etti. Aramızda açılan mesafe bana avantaj sağlıyordu, okul hemen yan sokaktaydı, düz ilerleyecekmiş gibi yapıp son anda sağda ki sokağa girdiğimde yere düştü. O yerden kalkmak için uğraşırken bende alayla gülerek koşmaya devam ettim, okulun etrafı oldukça sessizdi. Anlaşılan herkes gitmişti, peki ya şimdi ne yapacaktım? Düştüğü yerden burnunu tutarak kalktı, etrafa bakındığımda şimdi tamamen köşeye sıkıştığımı anladım. Kollarımı yavaşça kaldırıp teslim olur gibi yapacakken son anda bileğimde hissettiğim baskıyla diğer tarafa savruldum. Korkuyla kısa bir an için kapattığım gözlerimi açtığımda, bileğimden tutup çekiştirerek az ileride ki motosikletine kendisiyle beraber ilerleten Batu ile karşılaştım.

GÖLGEDE YAŞAYANLAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin