*5*

1.2K 114 16
                                    

Tanrı aşkına hangi aklı başında bir insan karı severdi ki?

Sabahın erken saatinde yüzüstü uyuduğu yatağında kafasında alarm çalmış gibi aniden uyanarak kafasını yastıktan kaldırdı ve belermiş gözleriyle odanın kendi tarafını kaplayan siyah şeritlerle kaplı camına baktı. Dışarıdan iğrenç derecede insan neşesini andıran cıvıl cıvıl kuş ötmesine benzer sesler geliyordu. Ve işin daha da tuhaf kısmı Wednesday'in o seslerin arasından Enid'in sesini seçebiliyor oluşuydu.

Elinde olsa kafasını yastığına geri yaslar ve uyurdu ama o zaten erkenci bir yaratıktı. Bu yüzden de üzerindeki örtüyü bir kenara fırlatır fırlatmaz ayaklarını gıcırdayan tahta zemine bırakarak olabilecek en büyük hızla üzerini değişmeye koyuldu. İçebileceği en sert kahveyi içip kendisine gelecekti.

--

"Hey Wednesday, buraya gel."

Dışarı çıkar çıkmaz Enid'in onu fark etmesiyle Wednesday'in ona dönmesi ve soğuk kar topunu yüzüne yemesi bir oldu. Normalde üşüyen biri değildi, soğuk mezarları her zaman daha fazla tercih ederdi ama şu anda yüzüne yapışan ıslaklıktan feci halde rahatsız olmaya başlamıştı.

Elleriyle yüzündeki beyaz tanecikleri silerek öfkeli bakışlarını ona doğru koşan kızın yüzüne kilitledi. Enid, o kadar iğrenç derecede mutluydu ki, Wednesday şaşırılır bir şekilde onu azarlamaya kalkışamıyordu.

"Wedny!"

Kulağında çınlayan isminin kısaltması ve boynuna dolanan kolların rahatsız edici tutuşu yetmezmiş gibi bir de yanağına konulan ıslak öpücüğe adapte olmaya çalışıyordu. Tuhaf bir şekilde öğrencilerin bahçenin ortasına diktikleri kardan adamdan farksızdı ve bu kadar rahatsız olmasına rağmen kollarını kaldırıp bedenine yapışan kızın vücudunu geri itmiyordu.

"Enid, mesafe ve o isim. Bana öyle seslenme" diyebildi sonunda ve Enid, geri çekilip kocaman mavileriyle gözlerine baktığında izlediği bakışlardaki kırgınlığa ne zaman kapıldığını sorgulama zahmetinde bulunmadı. Bu sabah her şey olması gerektiğinden bile daha fazla karmaşıktı. Bu yüzden de yapabildiği en doğru şeyi yaparak Enid'i arkasında bıraktı ve hızlı adımlarla bir kahve alabileceği kafeteryaya yürüdü.

--

"Hey merhaba."

Yine mi?

Wednesday'in tek düşünebildiği şey buydu. Tezgahın arkasında dururken tezgahın önünden ona sırıtan çocukla göz göze gelmemeye çalışarak hızlıca siparişini verdi.

"Espresso lütfen."

"Bugün nasılsın?"

Pes etmiyordu. Wednesday, sonunda tahammül sınırının aşıldığını hissettiğinde çatık kaşlarının altından gözlerini kısarak tebessümle onu izleyen baristaya baktı.

"Uyanır uyanmaz kuş cıvıltısına benzer iğrenç kahkahalarla karşılaştım, okulun bahçesine indiğim an yüzüme kartopu yedim ve oda arkadaşım tarafından sıkıcı bir sevgi patlamasıyla kucaklandım ve sonra ne oldu biliyor musun?"

İsminin Tyler olduğunu hatırladığı genç şaşkın bir şekilde kaşlarını çatıp yüzünü tezgaha yaklaştırdığında Wednesday de aynı şekilde yüzünü gence yaklaştırarak tısladı.

"Sakinleşmek için kahve içmeye geldiğim kafede beni sevimsiz gülümsemesiyle soru yağmuruna tutan sülük bir baristanın düşük çenesine maruz kaldım. Bu yeterli oldu mu? Cevabını aldın mı?"

Tyler, hala şaşkın bir yüzle kafasını salladığında Wednesday, gencin önüne bıraktığı kahvesini alarak alaycı bir şekilde gülümsedi ve arkasına döndüğü gibi boş masalardan birine doğru yürüdü. Okula dönmeyi kesinlikle istemiyordu. Hele ki, okulun bahçesinde kartopu kıyameti kopmuşken. Burada kalıp kafa dinleyebilirdi. Nasıl olsa o sevimsiz baristanın da cevabını vermişti, bir daha onu rahatsız edeceğini düşünmüyordu. En azından bugün için...

"Günaydın."

"Kahretsin!"

Sesli bir şekilde küfretmekten son anda cayan Wednesday öfkeli bakışlarını masada önüne oturan kadının gözlerine kilitleyen en sevimsiz gülümsemesiyle sırıttı.

"Bugün nedense gün benim dışımda herkese aymış gibi görünüyor."

"Öyle" dedi kadın ve daha henüz sipariş bile vermemesine rağmen az önce Wednesday'le konuşan barista önüne Wednesday'in içtiği kahveden getirip koydu. Nazik bir şekilde teşekkür etti müdüre ve Tyler ikisini baş başa bırakarak tekrardan tezgahının arkasına geçti.

"Ruh halin sık sık değişiyor Wednesday, tıpkı bir şekil değiştiren gibi."

Müdüre alayla gülümserken Wednesday, kadına gözlerini devirerek, "Ben bir vampirim" diye kestirip attı. Kahvesinden birkaç yudum aldığında dikkati müdirenin fincanının kenarını okşayan parmaklarına kaydı. Yüzük parmağında bir yüzük takılıydı oysaki müdirenin evli olmadığını duymuştu.

"Öyle değilim zaten" dedi kadın ve Wednesday, şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldırırken bakışlarını da beraberinde kadının yüzüğünden gözlerine doğru kaydırdı.

"Ve ayrıca zihin okuyucusu da değilim sadece düşüncelerin altyazılı bir şekilde alnında beliriyor."

Wednesday, kadından bulaşan tebessümle ilk defa gün içinde hafif bir tebessümle gülümseyerek sandalyesine geri yaslandı.

"Meraklı bir insan değilim ve bu yüzden de neden evli olmadığınız halde yüzük parmağınızda niye yüzük taşıdığınızı size sormayacağım."

"Ve bende sırf meraklı olmadığını bildiğim için sorulmamış sorunu cevaplamayacağım."

Wednesday bir kez daha gülümsedi. Fakat yüzündeki bu tebessüm fazla uzun sürmedi. Yüzü yeniden ciddileştiğinde kaşlarını çatarak doğrudan müdirenin mavilerine kilitlendi.

"Size hala güvenmiyorum Bayan Weems."

"En doğrusunu yapıyorsun ancak bir tek bana değil, hiç kimseye güvenmemelisin Bayan Adams. En sevdiklerine bile. Çünkü en büyük darbeyi en sevdiklerinden alırsın."

"Ben hiç kimseyi sevmem."

Ayağa kalkıp yanından geçtiğinde müdirenin keyifli bir şekilde gülümsediğini fark etti.

"O kurt kızı da mı?"

Enid'den bahsediyordu. Bir an Wednesday'in içini endişe kaplayınca yumruklarını yanında sıkarak öfkeyle kafasını müdireye doğru çevirdi.

"Özellikle de onu..."

Kadın anlayışla başını salladı. Kafedeki tüm oksijen bir anda çekilmişti sanki. Wednesday öfkeyle kapıya doğru yürüyüp kendisini kafenin dışına attığında rüzgarla arkasından salınan siyah kabanına sımsıkı bir şekilde sarılarak hızlıca okula doğru yürüdü. Her ne kadar onu bunaltsa da bu günlerde Enid'e göz kulak olması gerekecekti. Şey'den de bu durum için yardım isteyecekti...

"Bunu tüm vücudumda hissediyorum. Sakın itiraz etme aynı şeyi sende hissediyorsun."

Tyler, elini uzun boylu kadının omuzuna koyarken hafif bir şekilde sıktı. Müdirenin avucunun arasındaki kası gergin bir şekilde kasıldı.

Sarışın kadın başını önüne eğerek masanın üzerine bıraktığı yumruklarını sıktı.

"Umarım yanılıyoruzdur. Çünkü bu kadarı benim bile kaldırabileceğimden daha fazlası olur..."


Evet tüyoları alayım. Sizce Tyler, müdire ve Wednesday üçgeninde neler dönüyor ? :)

New Moon / Wenclair gxg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin