*17*

594 76 4
                                    




"Hey Wednesday, sence biraz beklemeli miyiz ya doğrudan o kulübeye mi çıkalım?"

Elizabeth'le birlikte Saplı Meşe ağacının arkasına saklanmış ağacın iri yapraklarından üzerlerine damlayan iri damlaların altında ıslanıyorlardı. Wednesday, yüzünü omuzunun arkasında duran kıza döndü, "Beklemeyeceğiz, o şey her neredeyse erken dönebilir. Bulabildiğimiz her ipucuna ihtiyacımız var. Elimizi çabuk tutalım."

Elizabeth, kısa bir kafa sallayışıyla ağacın altından uzaklaşıp üzerinde kulübenin inşa edildiği diğer ağaç eve doğru yürüyen kızın peşinden gitti. Wednesday, korkmuyor gibiydi. Elizabeth, ürkek bakışlarla etrafını kolaçan etse de Wednesday, odaklandığı hedefine doğru dümdüz ilerliyordu.

Merdivenleri çıkıp kulübenin kapısına vardığında Wednesday, elini kapıya uzatmadan önce ç arkasında duran kızı uyarma gereği hissetti. Ona doğru döndü yüzünü ve konuşurken bakışları Elizabeth'in yüzünden arkasındaki ağaçlık alana kaydı.

"Orada bizi herhangi bir şey bekleyebilir Elizabeth, korkup bağıracaksan içeri hiç girme!"

Elizabeth, dönüp arkasına baktı. Orman gündüz saatlerinde olduğu ürkütücü halinden daha fazla korkunç görünüyordu. Her taraf karanlıktı ve etraftan garip sesler geliyordu. "Hayır," dedi kekelerken, yüzünü tekrar Wednesday'e dönüp iki eliyle siyah kabanının yakasını tuttu. "Seninle geleceğim. Tek başıma burada beklemek istemiyorum."

"Peki, o halde, acele edelim."

Wednesday, elinin hafif itişiyle menteşesinde gıcırdayan kapıyı açtı. Siyah botlarını zemine bastığı anda ayağının altındaki eskimiş ahşap parçası gıcırdadı. Etrafta birisi olmuş olsa çoktan varlıklarını hissedip ortaya çıkmış olması gerekirdi ama bu olmadığına göre kulübe boş sayılır demekti. "Acele et," dedi, hızlıca içeri girip etrafa bakınırken. "Burada neler döndüğünü en hızlı bir şekilde öğrenmemiz gerek. Unutma suç mahalinde bile olabiliriz, burası onun sığınağı..." Yüzünü omuzu üzerinden hâlâ kapının girişinde duran kıza döndü ve bakışları istemsizce Elizabeth'in yüzünden kapının sol duvarındaki çerçeveye sataştı. Kaşları çatıldı Wednesday'in, yavaş adımlarla kapının yanındaki duvara doğru yürüdü. "Ne gördün?"

Elizabeth, içeri geçerek Wednesday'in yanında durdu. Onunla birlikte duvarın üzerinde asılı duran çerçevelere baktı. Wednesday, şok olmuşçasına yerinde dikilip tamamen hareketsiz duruyordu. Elizabeth, bakışlarını ağır bir çekimle arkadaşına döndü. "Wednesday, iyi misin?" Hiçbir cevap vermedi Wednesday, bunun yerine elini duvardaki çerçevelerden birine uzattı. "Annem!" Sağ elinin işaret parmağıyla siyah beyaz resimdeki gülümseyen yüzün üzerine dokundu. "Annem'i ilk defa gerçek anlamda gülümserken görüyorum. Bu çok tuhaf bir his. Annem hep duygular zayıflıktır derdi, ama burada duygularına ket vurmayan bir Morticia Addams var Elizabeth." Kaşları çatıldı Wednesday'in. İçi öfkeyle dolup taştı. Elindeki çerçevede annesi kucağında küçük bir oğlan çocuğu tutuyordu. Onun omuzlarına sarılmış başka bir gülümseyen yüz daha vardı çerçevede. O yüz de Müdüre Weems'den başkasına ait değildi. "Bu çerçevenin anlamını çözebilmem için onu kendime almam gerek." Çerçeveyi çantasının içine yerleştiren Wednesday, odanın diğer yerlerini de dolaşmaya başladı. Elizabeth de hemen peşinden onu izliyordu. Bir an, kısa bir an için Wednesday, yatağın üzerindeki buruşmuş duran tişörtün üzerinde daha önce gördüğü bir tasarımı incelemeye dalarken Elizabeth arkasından seslendi. "Wednesday, bunu görmen gerek."

Wednesday, eline aldığı tişörtü yatağın üzerine geri bırakarak Elizabeth'in çağırdığı yere gitti.

"Baksana, bu fotoğraftakiler Müdüre Weems'le, Tyler!"

Başını salladı Wednesday, iğneyle duvara tutturulmuş fotoğrafı eline alarak öfkeyle soludu. "Bu odada gördüğüm şeylerin bana düşündürttüğü hiçbir fikirden hoşlanmıyorum Elizabeth! Hyde'in kim olduğunu artık biliyoruz. Ancak beni asıl ilgilendiren şey annemle, Müdüre Weems'in onunla bağlantısı. Burada neler döndüğünü öğrenmem gerek." O fotoğrafı da çantasına yerleştirip doğrudan kapıya yöneldi. "Hey Wednesday, beni bekle..."

Elizabeth, peşinden koşarken gülümsüyordu. Amacına ulaşmıştı hem de en basit bir yöntemle... Bundan sonrası kesinlikle tahmin ettiği gibi planına göre yürüyecekti. Sabırla beklediği yılların intikamını alma zamanı gelmişti. Önden okula doğru yürüyen kız bu eve geri döndüğünde Elizabeth onu hazır bir şekilde bekleyecekti....

———

Wednesday, okula geri döndüğünde saat epeyce geçti. Üzeri yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuştu. Yatakhanelere çıkan merdivenlerin basamaklarını çıktığında tek isteği bir an önce Enid'le birlikte uyudukları odalarına çıkmaktı ama merdivenlerin sol köşesinden çıkan bir silüet daha fazla adım atmasını engelledi.

"Wednesday, neden bu saatte ayaktasın?"

Müdüre Weems'in sesini duyan Wednesday, göz kapaklarını öfkeyle kapattı. Arkasına döndüğü an mavi takımının içindeki Müdüre Weems'i karşısında buldu. "Dolaştım," dedi dürüstçe en azından kulübeden ayrıldıktan sonra dakikalarca yürüyüp düşünmüştü.

Müdüre Weems, yavaşça ona doğru yürüdü. Yaklaştıkça gözlerinin belirginleşen mavisi karanlık koridorda bile parladı. "Islanmışsın," dedi, bakışlarını öğrencinin üzerinde tepeden tırnağa dolaştırarak. "Odama gitmek istiyorum, yoruldum!"

Sorgulamadı Müdüre Weems. Bakışları kuşkucu bir ifadeyle parlasa da kafasını sallayarak öğrencinin yanından geçip gitmesine izin verdi.

Genç öğrencinin peşinden bakarken Müdüre Weems kuşkuyla gözlerini kıstı. Wednesday'in bir şeyler karıştığını fark edebiliyordu. Bu tepkiler ona hiç de yabancı değildi. Wednesday'in keskin zekası kesinlikle onunkiyle aynıydı...

———

"Wendy, sen mi geldin?"

Wednesday, kendi yatağına gidecekken Enid'in uykulu sesini duyup yön değiştirdi ve üzerindeki kıyafetleri çıkararak Enid'in yatağına girdi. Sırtüstü yatar yatmaz Enid, kafasını göğsünün üzerine yaslayarak kolunu kaburgalarının üzerine attı. "Seni özledim Wendy, nerelerdeydin?"

"Yarın," diye fısıldadı Wednesday. Yarın her şeyi konuşuruz. "Şimdi sadece uyumak istiyorum."

Özlemişsinizdir. Ara bölümdü ama yine de okumak umarım keyifli gelmiştir 💖

New Moon / Wenclair gxg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin