3. Kitap - 3. Bölüm

24 3 0
                                    

Bahçe kapısını açıp kendimi dışarı attım. Ağlamaya başladığımda ellerimle yüzümü kapattım.

'Her şey yalan, her şey çok ağır!'

"Yanıtlayamadığın soruların cevaplarını burada bulabildin mi bari 3 yıl sonra?"

İğneleyici ses tonundaki benzer tanıdık sesi duyduğumda sırtımı duvara yasladım.

"Başarısız, ne olduğunu bilmediğim işe yaramazın tekiyim."

Sesimin boğuk çıkmasına aldırış etmeden ağlamaya devam ettim.

"Her şey yalan, her şey ağır geldi. Bütün herkes yalanmış. Büyükannem öldükten sonra gitmek benim için daha iyiydi. Yepyeni hayat, yeni bir sayfa. Ama hayır. Hiçbir şey iyi gelmedi bana!"

"Kendini çok yıpratıyorsun Laura."

Bileklerimden tutup, ellerimi yüzümden çekti. Gözlerimi kapatarak dişlerimi birbirine bastırdım.

"Özür dilerim."

Dudaklarımdan çıkan sözcüklere ben de şaşırmıştım. Bunca olaydan sonra yüzüne bakamıyordum bile. Titriyordum. Artık kimse yoktu, hiç kimse!

"Gözlerini aç ve bana bak Laura."

"İstemiyorum. Hiçbir şey istemiyorum. Bırak beni!"

Kendimi ondan kurtarmaya çalışsam bile benden daha güçlüydü.

"Her şey koca bir yalan. Her şey büyük bir oyun. Ben sadece kendi dünyamın içinde tek başımayım. Hiç kimse yok. Kimsesiz, yapayalnız, ama mutlu olan küçük bir kızım. Ondan bir farkım yok. Ama gerçeklik... Gerçeklik öyle değil. Geçmişi silemezsin, hep orada, aklında kalacak. Hiç çıkmayacak. Sen sadece geçmişe takılıp yine ve yine acı çekmeye devam edeceksin. İşte ben buyum. Sadece bunu yapabiliyorum zaten."

Gözlerimi açıp yüzüne baktım.

"Ama şunu unutma. Ben her şeyi arkama aldım. Beni bir daha takip etme."

Kendimi ondan kurtardım ve arkama bakmadan hızlı bir şekilde oradan uzaklaştım.

*~*

'Geçmiş unutulamaz...'

Ruh çağırma tahtası yine bir şekiller çiziyordu. Ama ben hiç oralı olmadan kendimi yatağa attım.

"Bir şeyler ister misin tatlım?"

"İstemiyorum abla! Yalnız kalmak istiyorum."

Bağırarak söylediğimde ablam sadece kafasını salladı ve odadan çıktı. Kafamı yastığa gördüğümde sesli bir şekilde inledim.

Buralara kadar nasıl geldi!?

***

Birkaç gün sonra

Malikanedeki olayın üstünden birkaç gün geçmişti. Üstüne üstlük o günden beri kapıya çiçek getirilip duruyordu. Kimden geldiğini bilmediğim için hiçbirini kabul etmiyordum.

Mutlu olmak için kimseye ihtiyacım yok. Takarım kulaklığımı. En sevdiğim müziği açarım. Kimseyi umursamam. Başka bir işe yaramayacağım gerçeğini de bir kez kabullenmem, ömrümün sonuna kadar uzun, çetin bir yolda yürümeye hazırlıklı olmam gerekiyordu.

Gözümü açsam ve görmesem kimseyi. Gidip de dönmemeyi isterim. Kendime gitmeyi öğretiyorum. Yük olmayayım dünyaya diye yalnızca adını yazabilen Biri olmak isterdim.

Kendi dünyama umutsuz bir yaşam sürmek için gitmedim. Umutsuzluk halbuki çok uzaktadır. Neden zor olanı seçiyorum ki? Geleceğe dair planlar insanı hüsrana uğratır. Neden bana uzak olana gidip bağlıyorum? Mutluluk tohumları benim içimde. Bırak filizlensin. Ben sadece izleyeyim. Filizlerin içinde koca bir ormana dönüşüne şahit olayım. Onu reddetmeyeyim. Kabullenmekten korkmak istemiyorum. Umut hep vardır.

Üzülmeyeyim, kaybetmedim onu. Sadece onu yaşamayı unuttum. Kendimi seçmeyi yeğledim sadece. Kendimi unutmalıyım. İçimde filizlenip koca bir ormana dönüşen yerde yola koyulmalıyım. Kaybolmalıyım. Kendimi kaybetmeliyim ki mutluluğu bulayım. Gelecekten kurtulayım ki asıl kendimi bulayım.

Unuturum ve sabrederim. Bu en doğrusu sanırım. Vazgeçmek ise en zorudur.

Kim bilebilir belki affetmeyi denemeliyim...

***

Jason

Bugün bir şey kapıda bırakılmıştı. Baktığımda...
Bir davetiye... Cidden mi!?
Bunu kim bana göndermiş olabilir ki? Hem de balo davetiyesi...!
Benim sevgilim bile yok ne partisi!? On sekiz yaşında mıyız biz!

Emily gitmekte ısrar etse de gitmeyeceğim! Çünkü partide Laura'yı göreceğim. Bu işten nefret ediyorum! Neden gitmek zorundayım ki oraya!

"Oraya gideceğiz ve çok eğleneceğiz..."

Bla, bla, bla. Boş iş anca.

*Flashback 9 Yıl Önce*

Ve işte yeni bir kişi daha...

Yeni birileri istemiyorum, bana bakacak birilerini istemiyorum. Neden ben hep olmak zorundayım ki.

Neden hep yeni birisi...

Her yer bana cehennemdi. Ben hiç doğmamıştım ki, ben yıllardır yaşıyordum. Ya da hiç doğduğumu görmemişimdir. Şu an 10 yaşında olabilirdim. Ama yine de küçük bir çocuk değildim.

Ben bu yaşımda ailemin ölüşünü bile izlemiştim.

Büyük birileriyle karşılaşacağım yerde, 16 - 17 yaşlarında, kahverengi saçlı ve gözlü birisiyle karşılaştım. Saçlarını yanlarından toplanmıştı ve küçük kız çocukları gibi duruyordu. Gözünde ince bir gözlük ve yanakları hafif pembeydi.

"Çicekler ne kadar da güzel? Lale, gül, menekşe, eflatun, hanımeli, kasımpatı, papatya... Hangisini seversin? Beyaz mı? Sarı mı? Kırmızı mı? Mavi mi?... Merhaba, benim adım Aaron. Sende Laura olmalısın. Büyükannenin o meşhur sevdiği torunu."

'Büyükannenin o meşhur sevdiği torunu Laura'

Ah bana neler oluyor? Bu hislerde ne böyle?

"Memnun oldum Aaron. Ama seni tam olarak tanımıyorum."

Aaron güldü ve elini omzuna koydu. Her zaman ki Aaron zaten.

"Ben annemin yani aşcınızın oğluyum. Söylemek gerekirse müthiş yemek yaparım."

"Cidden mi? Seni daha genç gördüm sanki."

"Yapma Laura. Aynı yaştayız. Bu arada sorduğum soruya cevap vermedin."

Aaron'un her zaman ki halleri. Ne zaman değişti ki. Kızları tavlamaktan anlamam. Ama o nasıl yapabiliyor böyle?

"Laura, bir gelir misin tatlım?"

"Tabi büyükanne, hemen geliyorum."

Laura, tam malikanenin içine girecekken durdu.

"En sevdiğim çicek karanfil."

Dedi ve malikanenin içerisine girip gözden kayboldu.

Karanfil? Evet, bu çiçeğin adını duymuştum. Gayet güzel bir çiçektir.

*Flashback*

Bir karanfil... Laura'nın da en sevdiği çiçek karanfildi... Ah bana neler oluyor böyle!?

DEĞİŞİM Serisi | Yarı Texting (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin