18. Bölüm: "İstanbul"
🌙
Sessizlik.
Altay'ın yaşadığı hüznün ardından üzerine çökmüştü. Onun yaşadığı hayatı bilmiyordum ve onu anlamam neredeyse imkansızdı. Sadece yıllardır yaşadığı topraklardan ayrılmanın onun için kolay olmadığını biliyordum o kadar. Ama üzerine sinen hüznün sessizliği canımı sıkıyordu. İyi olması için bir şeyler söylemek istiyordum ama ne söylemem gerektiğinide bilmiyordum.
Dağın eteklerinde kurtların yaşamlarını kurduğu yerden ayrılmış geldiğimiz orman yolundan dağ evine geri dönüyorduk. Kar yağmıyor ama soğuk bir rüzgâr esiyordu. Tabi soğuk Altay'a etki etmiyordu ama bana fazlasıyla etki ediyordu. Ne kadar kalın giyinmiş olursam olayım yinede üşüyordum.
Dudaklarımıza vurulan sessizlik mührü ile ormanın içinden dağ evine doğru yürüyorduk. Altay'ın düşünceli hali yüzünden bakışları dalgındı.
"Ne düşünüyorsun?" Diye sordum en sonunda sessizliği katlanamayacağım bir hal alınca.
"Hiçbir şey."
Olduğum yerde duraksarken Altay'da benimle beraber duraksadı. Boyu benden uzun olduğu için kafamı geriye doğru yatırarak onun yüzüne baktım. "Hiçbir şey olmadığını biliyorum Altay. Doğup büyüdüğün yerden ayrılıyorsun bunun senin için kolay olmadığınıda biliyorum."
"Evet doğup büyüdüğüm yerden ayrılmak, halkımdan ayrılmak benim için kolay değil ama bundan daha zor olacak şey sensiz olmamdı."
"Seni onlardan, hayatından koparıyormuşum gibi hissediyorum."
Ellerini yüzüme doğru uzattı ve sıcak avuç içleri soğuktan buz kesen yanaklarıma dokundu. "Sakın kendini kötü hissetme benim ait olduğum yer senin yanındır. Benim hayatım sensin." Altay'ın teni gibi içimi ısıtan sözlerinden sonra hiç düşünmeden ona sıkıca sarıldım. Güçlü kolları bedenimi sardı. "Evim sensin." Diye mırıldandı kısık bir sesle.
Hislerim kalbimden taşarken, "Seni seviyorum." Diye mırıldandım.
Altay sanki mümkünmüş gibi bana daha sıkı sarıldı. "Bende seni seviyorum güzelim. Öyle böyle değil fena halde seviyorum hemde."
Dudaklarıma konan gülümsemeye engel olamadım. Geri çekildiğimde Altay dudaklarını alnıma bastırdı ardından parmaklarını parmaklarıma geçirerek sıkıca elimi tuttu. Yolun geri kalanını el ele yürüyerek geçirdik. Ardımızda kalan gerçekler, önümüzde kalansa hislerimizin gerçekliğiydi.
Dağ evine geldiğimizde Altay'a bir şey unuttuğumu söyleyerek dağ evine girmiştim. Hızlıca evde ki el yapımı kitabı aldım. Evden çıkarak evin önünde beni bekleyen Altay'ın yanına gittim. Beraber araca geçerken, ben sürücü koltuğuna binmiştim. Altay'sa bana bakarak sürücü koltuğunun yanında ki koltuğa geçti. Elimde ki kitabı arka koltuğa bıraktım. Bakışlarımı Altay'a çevirdiğimde ise yüzünde tuhaf bir ifade ile arabanın içini inceliyordu. O an ilk defa bir arabaya bindiğini anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alfa | Kurt Adam
FantasyZeynep 22 yaşında genç bir yazardır. Yeni kitabını yazmak için, artık onu yoran İstanbul gürültüsünden uzakta yazmaya karar verir. İstanbul dışında ormanın arasında gürültüden epey uzakta olan bir eve taşınır. Lakin huzur içinde yaşayacağını tahmin...