1.5

1.1K 81 33
                                        

Hala sevinçten delirecek gibiydim.

Biz öpüştük.

Evet, biz.

Biz ya.

Aman Tanrım öleceğim sabırım.

İki saate yakın bir süredir duştaydım. Artık çıkmalıyım yoksa kuru üzüme dönüşeceğim.

Duş başlığını indirip suyu kapattın. Duşa kabinin sürgülü kapısını açtım ve hemen havluma uzandım. Vücut havlumu bedenime, saç havlumu da saçıma sarıp çıktım banyodan. Daha fazla üşümemek için oldukça hızlı hareketlerle üstümü giydim. Saçımı kuruttum ve yüzüme nemlendirici sürdüm.

Ben duştayken zil çalmıştı. Evde birileri vardı sanırım. O kadar yorgundum ki hiç aşağıya inecek durumda değildim. Yatağıma yattım ve yorganımı üstüme kapattım. Duş alıp uykuya dalmak niye bu kadar mükemmel bir his?

***

Tom'dan

"Harry sus."

"Ama hiç detay vermiyorsun!"

"Söylediğime pişman ettin."

'"Hadi ama Tom?"

"Kapa çeneni artık."

"Anlat o zaman!"

Ellerimi saçlarımdan geçirip derin bir nefes aldım. Kenardaki beyzbol sopasını Harry'nin kafasına geçirmeme ramak kalmıştı. Geleli yarım saat olmuştu, biraz sohbetin ardından Millie ile geçirdiğimiz o güzel dakikaları anlatalı da 15 dakika falan.

Ama 15 dakikada beni sinir krizine sokmuştu.

"Tamam susacağım, ama bir öneri vermeme izin vereceksin."

"Tamam."

"Bugün Millie'yi dışarıya çıkar. Restorant olur, kafe olur, birlikte vakit geçirin." dedi sırıtarak. Yaşadığımız şey onu benden çok mutlu etmişti sanki.

"Harry, sen benden video oyunu almak için gelmemiş miydin?" Ayaklanıp onu çekiştirmeye başladım.

"Yok vazgeçtim almayacağım."

"Alırsın alırsın." Kenara bıraktığım oyunu aldım ve eline tutuşturdum. Aynı zamanda kapıya itiyordum tabi.

"Çok kabasın, evden mi kovuyorsun beni?" Dış kapıyı açıp sırtından ittirdim.

"Evet hatta atıyorum."

Ve kapıyı kapattım.

Arkamdan bağırdığımı duyabiliyordum. Hatta... Bir dakika araya küfür mü karıştırdı o?

Harry'nin söylediği şeyi o söylemese de yapmayı düşünüyordum. Bu yüzden fazla vakit kaybetmeden yukarıya çıktım. 3 saate yakın uyuyordu sanırım. Onun için çok gerici bir gündü. Neden bu kadar stres yaptı anlamıyorum.

"Millie." Kapıdan başımı uzattım. Hala uyuyordu. Yavaş adımlarla yatağına yürüdüm ve yüzünün olduğu yere eğildim.

Güzel olduğunu fark etmemesi çok sinir bozucuydu. Doğal bir güzelliği vardı kimsede görmediğim. Ayrıca sadece kendisi değil karakteri de çok güzeldi. Alçakgönüllü, kibar, yeri geldiğinde baş belası ve çok duygusaldı. Babası olacak o adam yüzünden anksiyete ve panik atağı vardı ama onun için bir psikolog bulacaktım.

Ayrıca hareketlerini de ezberlemiştim artık. Utanınca dudağını ısırıyor, gerilince elleriyle oynuyor veya dizini titretiyor, kahkaha atarken yanındaki kişiye dokunuyor ve duygulandığında burnu kızarıyordu. Yaptığı her şey gözüme o kadar güzel geliyordu ki.

Harry gelmeden önce Sadie ile yazışmıştık ve Millie'nim ona söylediği şeylerden bahsetti. Medyadan korkuyormuş. Yani benim adıma. Yaşı küçük diye onunla olmayacağımı düşünmüş. Ben de onun böyle düşündüğünü sanıyordum oysaki.

Onu seviyorum ve onun için her şeyi göze almaya hazırım. Hayatıma girmeden önce nasıl yaşadığımı bile hatırlamıyordum. O kadar sıkıcı bir yaşantım varmış ki. Şimdi ise her uyandığımda koltukta Tessa ile hala uyuklayan bir şapşal buluyorum oturma odasında.

Ve emin olun bu başıma gelen en güzel şey.

"Pst. Mills. Uyan hadi."

Gözlerini kırpıştırdı. Ellerini yumruk yapıp gözlerini ovuşturdu. Gözlerini açtığında karşısında beni görmeyi düşünmüyordu herhalde. İlk önce irkildi sonra güldü.

"Günaydın ufaklık."

"Günaydın." dedi esnerken. "Saat kaç oldu?"

"Yedi olmak üzere. Hadi hazırlan çıkacağız!"

"Ne? Nereye?"

Yüzündeki tatlı ifade üzerine kıkırdayıp burnunu parmaklarımla sıkıştırdım. Elime vurdu her zamanki gibi.

"Restoranta. Bunaldık evde be!" Uykulu suratı birden kaybolmuştu, onun yerini mutlu bir ifade almıştı. "Hadi hazırlan." dedim ve onu sinir etmek için bu sefer de yanağından makas aldım.

"Hey!" Elime diğerinden daha sert geçirince pişman olmuştum.

Ben de odama gidip ilk önce hafif çıkan sakallarımı jiletle temizledim. Sırf Millie'nin sevdiği renk olduğu için gardolabı didik didik arayıp mor sweatshirtümü buldum. Zafer kazanmışçasına gururla giydim.

Aynanın karşısına geçtiğimde saçımı düzelttim. Yüzüme az bir miktar krem sürüp kendime şöyle bir baktım alıcı gözüyle.

Tanrım, yakıyorum!

Telefonumu arka cebime sokup çıktım odamdan. Aşağıda beklerken biraz Tessa ve Charlie ile oynadım. Charlie ilk eve geldiğinde Tessa'dan nefret ediyordu ama şu an yapışık ikiz gibiler. Sürekli oyun oynuyorlar hatta belgesel izliyorlar. Evden çıkarken hayvan belgeseli açıp çıkıyorduk.

Aklıma gelmişken koltuktaki kumandaya uzanıp bir aslan belgeseli açtım. Charlie arada televizyona hırlıyordu ama olsun.

"Hadi çıkalım."

Millie'nin sesiyle kucağımdaki Charlie'yi koltuğa koyup arkamı döndüm.

Tamam şundan kesin eminiz, Millie çok güzeldi. Ama şöyle bir durum vardu, onu hiç elbiseyle görmemiştim. Şu an dışında.

Mor elbisesi ona o kadar güzel olmuştu ki. Gözlerim kamaşmıştı adeta. Saçlarına fön çekmişti. Hafif bir makyaj yapmıştı.

"Siktir." Ağzımdan çıkan kelime istediğim dışı olmuştu. Ağzımı kapattım. "Özür dilerim! Çok özür dilerim!"

"Ne oldu kötü mü olmuş? Bir şey mi var?" Güldüm ve yanına yaklaştım.

"Sürekli saçmalıyorsun ama bu sefer zirve yaptın Millie." Başını eğip tebessüm etti.

"Mükemmel görünüyorsun."

Kafasını kaldırıp bana utangaç bir ifadeyle baktı. "Sen de öyle. Mor yakışmış."

"Sen kadar olmasak da."

Kısa ama derin bir bakışmanın ardından omzuma vurup önümden yürüdü. "Hadi! Açım ben."

Tezgahtan evin anahtarını alıp peşinden gittim. "Millie bir şey soracağım."

"Sor."

Evin kapısını kitledim ve ona döndüm. "Artık öpüşmemiş gibi davranmayı kesebilir miyiz?"

"Hayır."

"Peki utangaçlığın gidince öpüşmemiş gibi davranmayı kesebilir miyiz?"

"Evet."

"Aman Tanrım! Bu demek oluyor ki hiç öpüşmemiş gibi davranmayı kesmeyeceğiz!?"

"Öpüşme deyip durma!"

"Öpüşme! Öpüşme! Öpüşme!"

"Thomas."

"Biz öpüştük!?"

***

daddy issues | tom hollandHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin