0.2

2.2K 113 86
                                        

Göz kapaklarım adeta uyumaktan yorulmuşcasına kendi kendine aralanıyordu. Yıllar sonra ilk defa kendim kalkıyordum. Bağırıp çağırılarak değil.

Elimin tersiyle şiştiğini hissettiğim gözlerimi ovuşturdum ve çok şükür göz kapaklarımı tamamen açtım. İlk önce olduğum yere yagırdayarak baktım. Sonra dün gece hızlı bir şekilde gözümün önünde canlandı ve derin bir iç çektim.

Yeni hayatımın ilk günü diyebilir miyim?

Zorla da olsa yataktan kalktım ve perdeleri pencereleri açtım. Pencereyi açar açmaz yüzüme vuran temiz havayla gülümsedim.

"Tessa koş kızım koş!"

Duyduğum sesle yüzümü aşağıya çevirdim. Tom ve köpeği Tessa oyun oynuyorlardı. Dirseklerimi pencerenin mermerine, ellerimi de çeneme koyarak onları izlemeye başladım. Bir kaç dakika sonra Tom onu izlediğimi fark etmişti. Gülerek bana döndü.

"Aman tanrım izleniyorum! Günaydın efendim. Gerçi artık tünaydın demeliyim öyle değil mi?"

"Saat kaç ki?"

Kolundaki saate baktı. "14.09."

"Ne!? Şaka mı yapıyorsun?"

"Oldukça ciddiyim."

Hızla pencereyi kapatıp komodindeki telefonumu aldım. Tom şaka yapmıyordu. Saat 14.09'du.

Abartıyorsun diyeceksiniz biliyorum ama ben hayatım boyunca hiç bu kadar uyumamıştım. Her gün saat yedide kalkmam gerekirdi. Hala az da olda nemli olan saçlarımı dağınık, gelişigüzel bir topuz yapıp odadan çıktım. Merdivenlerden indim hızlıca. Merdivenin sonu direkt oturma odasına çıkıyordu. Oturma odası da bahçeye tabii.

"Gerçekten doğruymuş. Saat yani."

Tom Tessa'nın ağzındaki topu alırken kahkaha attı. "Niye bu kadar şaşırdın?"

"Şey ben ilk defa bu kadar fazla uyudum."

"Sana hayatındaki ilkleri ben yaşatacağım bundan sonra anlaştık mı?"

Ufak bir tebessümle başımu salladım. "Anlaştık."

Kenardaki tekli koltuğa oturdum ve saatlerdir sessizde olan telefonumu açtım. Babamdan, annemden, hatta evli olan ablam ve abimden bile telefon gelmişti. Sinirle gözlerimi açıp kapattım. Hemen sonra ise telefonun sim kartını çıkarıp yere attım ve üstüne bastım.

"Sanırım yeni bir sim kartı lazım?"

"Ve bir kaç kıyafet. Hep senden giyinemem."

"Ah doğru. O zaman alışverişe çıkıyoruz!"

***

"Thomas ciddi olamıyorum lütfen bana bakma."

"Zorundayım ufaklık böyle çıkmazsam ne olur tahmin edebiliyor musun?"

Alışveriş merkezindeydik. Ama Tom'un taktığı bere ve gözlük aşırı sinirimi bozuyordu. Ayrıca her insanların yanından geçtiğimizde eliyle ağzını kapatıyordu. Çok komikti.

"Kıyafet almaya odaklanır mısın?"

Gülmemi tutamıyordum. Düşmemek için Tom'un kolundan tutup ufak bir kahkaha attım. Ciddi olmak çok zor!

"Tamam aldım ben yeter." Tom zar zor gördüğüm kaşlarını kaldırdı.

"Beş altı parça şey anca aldın Millie?"

"Yeter bana o kadar. Almaya çekiniyorum ve kendimi aç gözlü gibi hissediyorum."

Gözlüğünü biraz indirip bana öyle bir baktı ki gerçekten korkmuştum. Ve işte. Artık önüne gelen kıyafeti bana gösteriyor, beğendiğimi söyleyince bedenine bakıp sepete atıyordu. Bir ara almaması için her şeye beğenmedim demeye başladım ama bu sefer kafasına göre seçip almaya başladı. Böyle uzun, tartışmalı bir alışverişin ardından mağazadan çıktık. Biraz ilerideki teknoloji mağazasından sim kartı aldık.

"Başka neye ihtiyacın var?"

Düşündüm. Çorap dahil her şeyi almıştım. Ah evet!

"Petshop!"

"Ne?"

"Charlie'ye mama almam lazım."

"Oh doğru. Biraz ileride olması lazım hadi."

Tom'un dediği gibi biraz ilerde oldukça lüks bir petshop'a girdik. Orta boy iki tane kuru mama aldım ve kasaya geldim. Ama Tom neredeydi?

Tam etrafa bakınırken bana doğru yavaş adımlarla geldiğini gördüm.. Koluyla belinin arasına kocaman bir kuru mama paketi sıkıştırmış, diğer elinde ise yine kocaman bir kedi evi sürüklüyordu.

"Tom ne yapıyorsun saçmalama!?"

"Sana ne ya ben Charlie'ye hediye alıyorum? Karışma!"

Elimle burun kemerimi ovuşturdum. Hangimiz 18, hangimiz 26'ydı acaba?

Beni geriye itip kasada ödeme yaptı. İterken eli karnımdaydı ve bu herkesin bahsettiği karnımda 18 yıldır kış uykusunda yatan kelebekleri uyandırmıştı. Yüzümdeki salak gülümsemeyi görmemesi için kafamı çevirdim.

***

Alışverişimizi yapmıştık. Gelir gelmez yeni aldığımız kıyafetleri dolaba yerleştirmeye başlamıştım. Sıra Tom'un bana sormadan 'Sana çok yakışır.' diyerek sepete attığı elbiseye gelince sırıttım. Sarı, beyaz çiçekli çok şirin bir elbiseydi.

O an denemeye karar verdim ve üstümdekileri bir çırpıda çıkarıp elbiseyi giydim. Bağladığım saçlarımı serbest bırakıp elimle şekil verdim.

Aslına bakarsanız gerçekten güzel olmuştu.

"Tak tak. Girebilir miyim?"

"Girebilirsin."

Tom kapıyı hızlıca açıp içeriye girdi. Sanırım beni elbiseyle görmeyi beklemiyordu. Anlık bir duraksamayla elbiseyi süzdü. "Senin bana sormadan aldığın elbise. Nasıl? Olmuş mu?"

Gözünü elbiseden ayırmadan başını salladı. "Çok yakışmış." Kafasını kaldırdı. "Zevkliyimdir."

Sondaki kelimeyi yüzümü inceleyerek söylemişti.

Tanrım Millie hayır saçmalama.

"Ş-şey diyecektim, anneme seni anlattım ve akşam yemeğe gelmemizi istiyorlar. Sana uygun mu?"

"Ah tabii. Çok isterim."

"Böyle- tanrım!" Öksürüp boğazını temizledi. "B-böyle git istersen. Çok güzel olmuşsun."

Elbiseye aynada tekrar baktım. Kendi etrafımda dönüp elbisenin uçmasını sağladım. Olabilirdi.

"Neden olmasın? Hemen gidiyor muyuz?" Başını hızlıca salladı.

"Ben böyle gideceğim zaten çıkabiliriz."

Aynada yüzüme baktığımda duraksadım."Bir dakika."

Tom ne olduğunu anlamaz bakışlarla bana bakarken ben aynanın önündeki fondoteni aldım. Tom alırken buna 'Föndüten' demişti ve bir de ona kahkaha atmıştım.

"Föndüten sürmeliyim."

"Dalga geçmesene." Gülüştük. Fondoteni parmağıma sıkıp yanağımdaki kemer izine tam sürecekken Tom bileğimden yavaşça tuttu.

"Millie zorunda değilsin. Uygun bir dille anlatabiliriz."

"Kötü duruyor."

"Durmuyor. Aksine sana ayrı bir hava katıyor. Hani şu filmlerde olur ya gözü çizik karakterler? Onun gibi."

Verdiği örnek üzerine kıkırdadım ve kenardaki peçeteye sıktığım fondoteni sildim. "Peki o zaman. Hadi gidelim."

Gülümsedi.

Gülümsedim.

***

BU BOLUME BAYİLDİM BEN

daddy issues | tom hollandHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin