Kuş cıvıltılarının eşsiz sesiyle açtım gözlerimi. İlk gördüğüm şey çadırın kumaşı olunca kampta olduğumuz aklıma geldi ve yerimden doğruldum. Kenardakı hırkamı alıp fermuarı açtım. Ayakkabılarımın tabanlarına basarak giydim ve dışarıya çıktım. Diğerlerini çadırları daha kapalıydı. Sam'in horlayışını duyabiliyordum.
Yavaş adımlarla göletin yanına gidip taşın birine oturdum. Dikkatli bakınca bir oraya bir buraya yüzen balıklar görünüyordu. Ben gölete dalmışken önüme atılan taşla irkildim.
"Günaydın!" dedi Harry yanımdaki taşa otururken. Güldüm.
"Günaydın."
"İyi uyudun mu? Ben dönüp durdum da."
"Yok ben sıkıntı yaşamadım. Rahattı yerim."
Güldü. "Sevindim adına."
Aramızda sessizlik olduğunda gözlerimi ona çevirdim. Bileğimdeki morarıklığa bakıyordu. Çaktırmadan hırkamla bileğimi kapattığımda iç çekti. "Abim üstü kapalı bir şekilde anlattı biraz. Ailedeki her bireyin yokluğunu yaşıyorsun sanırım. Eksiklik var hep."
Hemen gözüm dolmamalıydı hayır.
Kafamı sallayıp kendimi tutmak için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Ama unutma. Ben buradayım Millie. Sana abilik yaparım, kardeşlik yaparım annelik bile yaparım! Ne zaman bir sıkıntın olsa, ne zaman dertleşmek istesen buradayım tamam mı? Bana anlatmak istemezsen Sam'e, Sam'i istemezsen Paddy'e. Biz buradayız. Abim pek abilik yönünde değil ama... Her neyse. Biz yanındayız, ve hep yanında olacağız. Unutma bunu."
Konuşmanın sonuna geldiğimizde çoktan ağlıyordum. Gözlerimi Harry'e çevirdiğimde sevgi dolu bir gülümsemeyle bana baktığını gördüm. Gülümsemesine karşılık verdiğimde kollarını açtı. Burnumu çekip sarıldım. "Teşekkür ederim Harry. İyi ki varsın."
"Harry çok haklı. Ve belki ilk defa haklı."
Kafamı kaldırdığımda biraz ileride Sam ve Paddy'i gördüm. Gülerek yanımıza gelip sarıldılar bize. Kendimi o an o kadar cesur, o kadar güvende hissetmiştim ki. Gerçekten abilerimin olduğunu tam anlamıyla hissetmiştim.
"Günayd- Oh, ne kaçırdım?"
Gülüşerek Tom'a döndüğümüzde bize şaşkınlıkla bakıyordu. Aynı anda "Hiç." deyince Tom tek kaşını kaldırdı. Biz ise birbirimize bakıp gülmeye devam ettik.
***
Saat 15.27.
Sıkılmaya başlamıştım. Ben yerdeki yapraklarla oynarken Paddy yanıma geldi. "Hey Millie. Şuraya salıncak kuracağım yardım eder misin?"
"Ah tabii."
Birlikte bahsettiği ağaca gittik. İpi dala atmak için büyük bir savaş vermiştik ama olsun. Başarınca Paddy salıncağı kurdu ve oturdu. Yavaşça sallandığında arkasından ittirdim ve hızlanmasını sağladım.
Biz eğlenceli vakit geçirirken gözüm çadırlara kaydı. Tom bize bakıyordu. Ama normal bir şekilde değildi. Arabada baktığından daha da kötüydü. Yutkundum. Kendimi kötü hissetmiştim. Göz göze geldiğimizde yüzüme adeta kırılmışcasına bakıp kafasını çevirdi.
Boğazımda hissettiğim yumru beni boğuyordu sanki...
Aradan bir saat geçti. Paddy ile geçirdiğimiz güzel vakitten sonra yorulup kamp yerine geri döndük. Ama bir sorun vardı. Tom geldiğimden beri yüzüme bakmıyordu ve yüz ifadesi hep aynıydı.
Onu yanlız yakaladığım bir an koşup yanına gittim.
"Hey, iyi misin? Kötü görünüyorsun." Yine yüzüme bakmadan cevap verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
daddy issues | tom holland
General Fiction''seni seviyorum ufaklık.'' yas farki icerir!!! OKUMASANIZ OLUR MU COK CRINGE