1.0

1.2K 79 19
                                    

"Korkuyorum."

"Ciddi misin Millie?"

"Evet! Çok gerildim. Ellerime bak."

Titreyen ellerimi uzattığımda mavi gözlerini devirerek bıkkınlığını belli etti. "Millie bu kadın seni sevmemiş miydi? Niye gerildin?"

"Eğer fotojeniksem ve fiziğim modelliğe uygunsa Tom ile oldukça büyük, ünlü ajanslardan birine kaydolacağım. Ve bu VOGUE gibi markalara modellik yapmak demek!"

"Oha."

"Evet oha!"

Sadie ile Bayan Holland'ın evine doğru yürüyorduk. Bayan Holland bir fotoğrafçıydı ve birden fazla modelle çalışmıştı. Bu yüzden birlikte bir kaç fotoğraf çekecek ve ünlü ajanslara yollayacaktık. Çok gericiydi.

"Şu ev onların deme bana."

Sadie'nin baktığı tarafa bakınca Holland'ların evini gördüm ve kıkırdadım. "Evet, şatoda yaşıyorlar."

"Köpek kulübesinde yaşıyormuşum!"

Tüm mizahımızı ev hakkındaki şakalarla kullanmışken bahçeye girdik. Güvenlik beni tanıdığından şapkasıyla selam verdi. Kibarca gülümseyip yürümeye devam ettim.

Kapının önüne geldiğimizde dış kapının ziline bastım. İçeriden hızlı adımlarla gelen kişinin hizmetçi olduğunu düşünmüştüm kapı açılana kadar. Bayan Holland'dı.

"Hoşgeldiniz kızlar! Merhaba tatlım Ben Nikki, sen de Sadie olmalısın."

"Ta kendisi, memnun oldum."

Samimi bir tanışmanın ardından içeriye girdik. Nikki teyze bizi fotoğraf çekmek için kullandığı odasına götürdü.

"Senin için bir kaç kıyafet getirdim canım. Bunlarla çekim yapacağız."

Elinde gösterdiği kıyafetlere baktım. Biri siyah bir elbise diğeri ise beyaz bir eşofman takımıydı. "Hangisiyle başlamak istersin?"

"Bence eşofmanla başla."

"Öyle yapacağım."

***

Uzun çekimlerin ardından bilgisayarın başındaydık. Nikki teyze ajansların web sitelerine fotoğraflarımı ve kişisel bilgilerimi yolluyordu. O her yolladığında Sadie'nin elini daha sıkı tutuyordum heyecandan.

Biz bilgisayarla ilgilenirken merdivenden sesler geldi. Hepimiz başımızı kapıya çevirdik. Çok geçmeden Harry atladı içeriye.

"Selam!? N'aber anne? N'aber Mills? Naber şey..."

Harry Sadie'ye bakıp duraksadı. Ama normal bir duraksama değildi bence.

"Sadie."

"Harry."

Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemeye çalıştım. Sadie bilgisayara bakarken Harry hala ona bakıyordu. Parmağımı şıklatıp dikkatini çektim ve ne oldu manasında göz kırptım. Omuz silkti ve gözlerini Sadie'den ayırmadan yanıma oturdu.

İşimiz bittiğinde Nikki teyzeye onlarca kez teşekkür etmiş olabilirim. Biraz daha oturmamızı istedi ama açıkçası Tom'u özlemiştim. Eve gitmek istiyordum.

Sadie ile ayrılıp evin yolunu tuttum. Yağmur yağıyordu bu yüzden koşmak zorunda kaldım. Ceketimi kendime şemsiye yaptım ve hızlı adımlarla eve yürüdüm. Ben yürürken ilerde bir silüet belirdi. Elinde şemsiye vardı. Bana doğru koştuğunda Tom olduğunu anlamıştım.

"Millie niye yağmur yağarken çıktın? Hasta olacaksın."

Şemsiyeyi hemen üstüme tuttu.

"Benim için mi çıktın evden?"

"Elbette üşümeni istemem."

Ufak bir tebessümle yüzüne baktım ve onu da bana bakarken yakaladım. Utançla önümd döndüm ve yürümeye devam ettim. Güldüğünü görebiliyordum. Onu nedensizce özlemiştim. Evet yanımdaydı ama özlemim geçmiyordu işte.

Birden aklıma gelen fikirle ona döndüm.

O da bana baktı.

Parmak ucumda kalktım ve yanağını öptüm.

Bir kaç saniye utançtan yüzüne bakamadım. Ve hatta, özür diledim. Evet yaptım bunu. "Şey ben özür dilerim çok anlık oldu yani şey ben... Hiç bir şey yapamıyorum aptalın tekiyim!"

"Hey hey sakin ol." Belimden tuttu ve beni kendine yaklaştırdı yürümeye devam ederken. "Sen az önce beni mi öptün?"

Elimle yüzümü kapattığımda kahkasını duydum. "Evet yaptım öyle bir şey."

"Evet, ve biliyor musun bunu sevdim. Daha sık olursa sevinirim."

"Emredersiniz Bay Holland."

"Emrederim tabi."

Koluna vurduğumda gülüştük. Sonunda eve vardığımızda hemen kısa bir duş aldım ve yine aşağı kata indim. Tom mutfakta bir şeyler yapıyordu. Uzun küçük sandalyeye oturup onu izlemeye başladım. Anladığım kadarıyla tatlı yapıyordu.

"Çok yakışıklıyım değil mi?" Onu izlediğimi farkettiğini belirtiyordu. Güldüm.

"Evet."

"Biliyorum." Elini kendinden uzakaştırıp tırnağına bakar gibi yaptığında gülmemi tutamadım. Kestiği çilekleri dikkatlice üstüne koydu. Sonra paketteki çikolata damlacıklarını avucuna döktü ve ikisine de eşit bir şekilde serpiştirdi.

Anladığım kadarıyla bitmişti. Tabakları tutup birini benim diğerini kendi önüne koydu. "Şanslısın ilk defa bu kadar güzel yaptım." dedi önüme kaşığı bırakırken.

Kaşığı alıp tatlıdan bir kaşık aldım. Ben çiğnerken Tom yüzüme öyle şirin bakıyordu ki. Yorumumu bekliyordu.

"Nasıl? Nasıl olmuş? Beğendin mi?"

"Daha yutmadım bile." dedim ağzımı kapatarak konuşurken. Güldü ve yüzüme bakmaya devam etti.

Aslına bakarsanız oldukça iyiydi. Başımı aşağı yukarı sallayarak gözlerinin içine baktım. Ve tam anlamıyla yuttuğumda konuştum. "Mükemmel olmuş."

"Cidden mi?" dedi çocuksu neşesiyle. Güldüm.

"Evet!"

"Yaşasın!"

Güldü, güldüm.

O da kendi tatlısını yerken elimi çenemin altına koyup onu izledim. İştahla yerken beni fark etti. Göz kırparak başını sağa sola salladı. Omuz silktim.

"Ne oldu neden öyle bakıyorsun?" dedi sırıtarak. İkinci kez omuz silktim.

"Seninle vakit geçirmeyi özlemiş olabilirim Örümcek Adam."

Tatlısını yemeyi bıraktı ve aramızdaki tezgaha kollarını koyarak bana yaklaştı. "Öyle mi Michelle Jones?"

Onun gibi yapıp ben de yaklaştım. "Sanırım evet."

"Aslına bakarsan ben de. Bıktım Harry, Sam ve Paddy'den." dedi gülerek.

"Hayır deme öyle!"

Gülüştük. Sohbet ederek tatlılarımızı bitirdik ve koltuğa yayıldık. Tom Netflix'in ana sayfasına ne izleyebiliriz diye bakınıyordu. Ama bir süre sonra yüzünde sinsi bir sırıtış belirdi. Ekrana baktım. Euphoria yazıyordu.

"İzledim ben ama seninle tekrar izlerim."

"Aç hadi."

"Aaa dur, senin yaşın yetiyor mu acaba? Ufaklıklar izleyemiyor dşye biliyorum..."

Tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Sinsi sırıtışı kıkırdamaya dönüştü. "Dizinin konusunu biliyor musun?"

"Adını duydum ama hayır bilmiyorum."

"Belli."

"Ya ne oldu ne ki konusu?"

***

daddy issues | tom hollandHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin