14

211 38 17
                                    

En büyük kâbusunun gerçekleşmediğine annemi ikna etmediğimiz bölüm 

Oturma odasının en büyük koltuğu, karşısındaki televizyonu en iyi gören yermiş. Aslında babamın ve Ruhi'nin bahsettiği şekilde gerçekten de odanın merkezindeymiş. Hemen önündeki büyük, kısa ayaklı sehpa, oturanı rahatsız etmeyecek uzaklıkta ve üzerindekileri kolayca alabileceğin yakınlıktaymış. Odanın kapısından giren insanı ilk kez orada oturan görebilirmiş, önünden geçip giden insanı da gözden kaçıramazmış.

Bütün bunları biliyordum çünkü ilk kez bu kadar sessiz ve uzun bir bekleyişi orada oturup da odayı incelerken fark etmiştim. Hemen yanımda annem, elindeki telefonla sabırsız bir şekilde bekliyordu ve gerginliğinin dışa vurumu sağ bacağını durmadan yere vurup durmasıydı. Koltuğun ucunda oturmuş, bacaklarımı birbirlerinden destek alsınlar diye birleştirmiştim. Ellerimin belirli bir yeri yoktu, bazen dizlerimin üzerinde duruyor, bazen de bacaklarımın iki yanında durup oturmama destek oluyordu.

"Sen hiç dinleme anneni." dedi annem, sesindeki öfkeyle ona bakmayı reddettim. "Böyle kafanın dikine git. İşin sonunda ne yapacaksın, neyle uğraşacaksın, göreceğiz."

Bu şekilde konuştuğunda onun söylediklerini yapmak için can atmıyordum ama anlamıyordu; anlamak istemiyordu.

Birkaç gündür annemin davranışlarında gerçekleşen değişimi fark etmemiştim. Ben dikkatli olduğumu sanıyordum, gizlenerek hareket ettiğimi sanıyordum ve ortaya çıkmaması için kendimce mantıklı gerekçeler ve sonuçlar ortaya sürüyordum.

Annem anlıyordu, annem anlamıştı ve annem bunu o kadar büyük bir mesele hâline getirdi ki son birkaç saattir duyduğum tek şey azarlarıydı.

"Çatladın mı?" dedi annem, "Bekleyemedin mi? Bu ne erkek aşkıymış, hemen bulmuşsun bir tane. Kendini oyalayacak başka bir şey bulamadın mı? Hem... Siz arkadaş değil misiniz zaten? Ne değişti aranızda. Neler yapıyor olabilirsiniz de birden birbirinize aşkım diye seslenmeye başladınız? Ne anlıyorsunuz şundan?.. Öyle ya da böyle liseyi bitirdin diyelim. Sonra peki? Sonra ne yapacaksın Cansel? Senin hiç geleceğe dair hayallerin yok mu?" Cevapsızlığımdan sıkıldığını sanıp sustuğunu düşündüm ama yok, sadece ara vermiş. "Sanki notların çok iyiymiş, okulla aran mükemmelmiş gibi bir de gitmişsin sevgili olmuşsun birilerine. Ne demek bu Cansel? Baban görse, duysa, bilse ne diyeceğiz adama? Senin kemiklerini kırar."

Babamın bir şeyden haberi olmazdı, tabii annem söylemezse.

"Ders çalışacaksın Cansel." dedi annem, sesindeki tehdidi bastırarak. "Ders çalışacak, liseyi bitireceksin. Dershaneye gidip üniversite okuyacaksın. Şimdiden evlilik hayalleri falan kuruyorsan kemiklerini kırarım kız senin."

Annem kolumdan tuttu ve bir parçasını iki parmağının arasında sıkıştırdı. "Duydun mu?"

"Duydum!" diye öfkeyle söylendim. "Ben zaten ders çalışıyorum, tamam mı? Bir kez duydun diye..."

"Yalan söyleme bana Cansel." Annem sinirden renk değiştirdi. "Ders falan çalışmıyorsun sen. Notlarını bilmiyor muyum sanıyorsun? Üstelik gizli saklı aşkım'laşarak konuşman beni sadece sinirlendirdi, yoksa bilmiyor muydum sanıyordun? Beni nasıl salak yerine koyarsın, koyarsınız?"

Kapı çaldığında sustu ve yerimden bile kalkmadığımı umursamadan "Bekle burada." diye azarladı beni.

Birkaç kez daha böyle kalkıp gelmişti ve ben her kalkışında belki sakinleşir diye beklemiştim. Öyle olmadı, her seferinde bir öncekinden daha sinirli bir hâlde geldi ve eğer zili çalan kişi Yoyo ve annesiyse yarağa yemiştim.

Arılar ve ErkeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin