29

278 32 61
                                    

Sarhoş olduğuna söven Yoyo ve karnı doysa daha iyi odaklanabilecek olan ben bölümü

"Seni döveceğim." Gözlerim, Yavuz'un iki gün geçmesine rağmen hâlâ akşamdan kalma görünebilecek kadar alık bakan suratındaydı. "Seni öyle bir döveceğim ki benden sonra sırada bekleyenler 'bunu güzel benzetmişler, biz biraz daha bekleyelim' diyecekler. Seni öyle bir döveceğim ki yaşadığın ruhsal değişimden Aysel teyze bile eline sağlık, diyecek bana. Seni öyle bir döveceğim ki annemden bir daha azar bile işitemeyeceksin. Seni öyle bir döveceğim ki dünyadaki tüm kadınlar en az bir erkek dövmüş gibi olacak. Seni öyle bir döveceğim ki, hani hayatta üç güzel şey olur, hemen ardından iki tane bok gibi şey olur da o güzel üç şeyi alır götürür ya, öyle hissedersin, heh, öyle bir döveceğim ki o iki kötü şey hiç yaşanmamış gibi olacak; üç güzel şeyden sonra üç güzel şey yaşanmış gibi olacak. Anladın mı?" Gittikçe yükselen ve tıkanan nefesime rağmen duraksamadan kurduğum cümleleri tamamlarken Yavuz sadece beni dinledi.

"Ama önce," dedim, ne zaman elime aldığımı hatırlamadığım ketçabın kalın jelatinini sıyırıp açarken. "Önce hamburgerimi yiyeceğim." Mayonezime geçmeden önce elimle onun önündeki tepsiyi gösterdim. "Sen de ye."

"Ama-"

"Ye dedim!" Etrafın sessizliğinde çınlayan sesimi kontrol altına almak için öksürdüm ve sinirli bir şekilde büyük boy patatesimi tepsinin içine döktüm. Patateslerden ikişer tane alarak mayonez ve ketçaba batırarak yemeye başladım.

AVM'deydik. Yavuz, ortalığı inlettiği saçma girişiminden sonra bir gün boyunca evinden çıkmamıştı, birkaç kez aradığım telefonlarımı açmamıştı, mesajlara bakmamıştı. Ailesinin onu, yaptığı şeye pişman ettiğini falan düşünüp anneme sormuştum ama onun da bir şeyden haberi yoktu. Sadece öyle olduğunu umuyordu. Sabah okuldan sonra beraber vakit geçirmemizi önerdiğinde Yavuz'a bir şey olmadığını anlayınca hayal kırıklığına uğramıştı.

Sekiz ders saati sonra, Yavuz'un yüzü hâlâ mal mal bakarken karnımızı doyurmak için hamburgercideydik.

"Cansel," dedi Yavuz, sesindeki bozuklukla gözlerimi ona çevirsem de yemeğime ara vermedim. Parmaklarının arasına bir adet kızarmış patates almıştı ve öylece tutuyordu. "Bana n'olduğunu anlatman gerekiyor. Bi' bok hatırlamıyorum."

Hamburgerimden büyük bir lokma aldım. Çiğnerken ters ters ona bakıyordum.

"Bir şey dedim mi? Garip bir şeyler? Ya da ne dedim? Biri hakkında konuştum mu?" Lokmamı bitirmeden devam etti. "Kimin hakkında konuştum?"

Büyük boy içeceğimi hüpletirken gözümü ondan almadım. Dün bu saatlerde Eser'le kitap kafedeydik. İkimizin de önünde iki tane simit, ayran ve birer tane kek vardı. O, önüne koyduğu ve gözünü bir türlü ayıramadığı beyaz kapaklı bir kitabı okuyordu. Üzerindeki resimde gördüğüm tek şey, can sıkıcı bir kırmızı perdeydi. Eser'i yalnız bırakmamak için arka duvara konulmuş rafların birinden aldığım kalın, büyük, seyrek yazılı bir kitabı önüme koymuştum, kapağında el ele tutuşan bir çift vardı. Her ne kadar simidime daha çok odaklansam da kitaptan iki sayfa kadar okumuştum. Eser'in yarım ilgisi kitabında, yarım ilgisi de kahvaltısındayken ona sataşmamak için zor tutuyordum kendimi. Buraya beraber vakit geçirelim diye gelmiştik ama Eser'in ağzını bıçak açmıyordu. Kitap okuyordu, bazen bana güzel olduğunu düşündüğü kesitleri gösteriyordu ve evet, elindeki kitaptan bir türlü ayrılmıyordu.

"Cansel," Yavuz, ona bakan gözlerimden kaçarken dudaklarını yaladı. Çektiği eziyetin farkındaydım ve o da eziyet çektirdiğimin farkındaydı. "Özür dilerim, tamam mı? Bilerek olmadı, sana bir şey mi dedim? Kalbini mi kırdım?" Kaşlarını çattığında yüzünde acı çeker bir ifade belirdi. "Bok gibi hissediyorum," dedi, elindeki patatesi tepsisine koyarken. "Tek hatırladığım bok gibi hissettiğim."

Arılar ve ErkeklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin