Sabahtan beri bir bölümü yazmak için uğraştım. Geceleri sadece 1, 2 saat sürüyor yazmam. Arkadaşlar bu kitap tamamen kurgudan ibaret. Gerçek hayatta ki askeri yaşantıyı fazla bilmiyorum fakat araştırma da yapıyorum. Genellikle kitaplar da böyle oluyor. Yani herhangi bir ilgisi yok.
Umarım beğenirsiniz. Lütfen oy verip yorum yazmayı unutmayın.
İyi okumalarr!
***
Gözlerimi açtığımda bir sandalyeye bağlıydım. Karşımda ise iki bileğinden zincirlerle asılmış bir adam vardı. Kim olduğunu çıkaramıyordum. Başı eğikti. Etrafıma bakınmaya başladım. Küçük bir odaydı fakat çok havasızdı. Kan kokusu vardı her yerde. Karşımdaki adamın belinde bir sargı bezi vardı. Bıçak yarasına benziyordu. Sırtının her yerinde bıçak izi vardı. Ne yaşamıştı böyle?
Onun adına üzülüyordum çünkü her yeri kana bulanmıştı. Bazı yaraları kabuk bağlamıştı. Acaba ne zamandan beri bu hâlde duruyordu? Ailesi ne düşünüyordu acaba? Ben Yiğit'ten haber alamadığım zaman çok hâlsiz ve bitkin düşmüştüm. Allah ailesine sabır versin. Umarım buradan bir an önce çıkardı.
Biraz daha etrafı inceledim. Kapının açılma sesi duyuldu. Hızla gözlerimi kapattım. Gözlerimi açarsam başıma gelecekleri az çok tahmin edebiliyordum.
"Bu karıyı ne yapacağız Abdul? Komutanın yavuklusu diye getirdik ama hiçbir halta yaradığı yoktur"
"Şimdilik ellemeyin. Sakın dokunmayın. Ben uyandığında onunla özel olarak ilgileneceğim"
Duyduğum cümle ile kaskatı kesildim. Ne demek komutanın yavuklusu? Şuan önümdeki kişi Yiğit miydi? Kapının kapanma sesini duyunca hızla gözlerimi açtım.
"Yiğit!"
Kısık sesle konuşmaya çalışıyordum.
"Yiğit ne olur gözlerini aç Yiğit!"
Kafasını kaldırdı. Yeşil hareleriyle göz göze geldim. Şuan çok mutlu olabilirdim. Keşke ellerim kollarım bağlı olmasa da ona dokunup, sarılabilsem. Belki yaralarına da bakardım.
"Asena"
Sesi kısık çıkıyordu. Ağlayacaktım sanırım. Göz yaşlarım dinmiyordu. Mutluydum çünkü karşımda Yiğit vardı. En azından yüzünü görebiliyordum. Sesini duyabiliyordum. Varlığı yanımdaydı...
"Asena ağlama lütfen. Buradan çıkmanın bir yolunu bulacağız"
Nasıl olacaktı? Telefonum bile yanımda değildi! Telefonum! En son onu arka cebime koymuştum. Belki de bir şeyler yapabilirdim! Umarım telefonum hâlâ arka cebimdedir yoksa buradan asla kurtulamazdık.
"Yiğit! Yiğit telefonum yanımdaydı. En son arka cebime sokmuştum" Ağzımı oynatarak konuştum. Dinleniyor olabilirdik. O yüzden tedbiri elden bırakmamalıydım. Yiğit'in yüzünde bir tebessüm oluştu. Onun tebessümü kalbimi daha da hızlı attırmaya yetiyordu. Bende tebessüm ettim. Eğer elimin bir tanesini çıkartabilirsem birisini arayabilirdim fakat ellerim sandalyeye bağlıydı.
"Yiğit iyi misin? Çok korktum Yiğit ama şimdi karşımdasın"
"İyiyim güzelim. Sen beni düşünme" Bu hâliyle bile kalbimi hızlandırabiliyordu. Kapının açılma sesini duydum. İçeriye bir terörist girdi. Yiğit'in gözlerinde hiçbir ifade yoktu.
"Oo sonunda uyanabilmişsiniz diken komutan"
Bu nasıl lakap böyle? Bari güzel bir şey bulsalarmış!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FISILTI |Ara Verildi...|
RandomHayat bana bir şans sunsaydı ailemin yaşayabilmesi için elimden gelen her şeyi yapardım. Bilinmezliğin bende açtığı yaralar, çocukluğumun benden esirgediği hayaller, belki de gençliğim benden soyutladığı o tüm gerçekler. Ben aile nasıl olur bilmede...