Bir olay yaşansa, gerçekler öğrenilse ve işler karışsa ne olur?
Bir okulun iki zorba çetesi: Patronlar ve Şefler.
Patronlar'ın başı Namjoon ve yandaşları Jungkook, Yoongi.,
Şefler'in başı Seokjin ve yandaşları Jimin, Hoseok ve Taehyung.
Okulda olan...
Okul çıkış zili çaldığında Seokjin'e dönmüş ve ondan cevap ister gibi bakıyordum. Seokjin vücudunu gerdi ve "Okuldan çıkalım da ne yaparsak yaparız." dediğinde hızla siyah montumu alıp üzerime geçirdim.
Şefler olarak sınıftan ayrıldığımızda Hoseok bir anda "Jimin-sshi," diye seslenmesi ile ona döndüm. Fakat ayaklarımın altına girip beni omzuna aldığında bir çığlık attım. Ardından gülümseyerek "Jimin-sshi, Filter söyle!" dediğinde yükseklikten dolayı bacaklarım titrerken "İndir, sikmeyim!" dedim. Hoseok başını penisime sürtüğünde gözlerim kocaman açılmıştı. Ardından alayla "Kalkmamış ki?" dediğinde ağlamak istedim. Tanrı'm neden böyle şerefsizlere sahiptim?
Hoseok beni omuzlarında taşırken aynı anda bir kafeteryaya geldik. Hızla kahve ve tatlı bir şeyler söyledik. Yanımdaki sandalyede kıpırdanan Taehyung'u görünce istemsiz kaşlarım çatıldı. Taehyung'un omzuna dokundum ve "İyi misin?" dedim. Bana bakmadan başını salladığında iyi olmadığını anladım. Gergince "Taehyung?" dediğimde bana üzgün bakışlar bıraktı ve birden Seokjin'in omzuna yaslanıp ağlamaya başladı.
Seokjin şaşkınca Taehyung'a bakarken saçlarını okşadı. Taehyung sadece hıçkırarak ağlaması gözlerimin dolmasına neden oldu. Taehyung ile ortaokul zamanında tanışmıştık ve o zamanlardan beri yakındık. Meslek hayatımızda ayrılmak zorunda kaldık ama Seokjin'in ipleri eline alması ile hepimiz ayrılmıyorduk hayatta.
Ayrıca Taehyung çok narindi. Evet azgın piçin tekiydi. Evet hırçındı. Evet haşindi ve daha sayamadıklarım. Ama o çok narindi.
Jeon ile aralarında ne olduğu hakkında en ufak bilgim yok. Seokjin bize her şeyi bildiğini ve her yükü kendi üstlenip bize işleri yoluna koyacağını söylemişti sabah okula gelirken.
Ayrıca bilmem kaç defa Taehyung'a mantığını değil duygularını dinlemesini söylemişti ve bize asla böyle şeyler demediği için şaşırmadan edememiştim. Seokjin bize asla duygularımızı dinlemememiz gerektiğini söylerdi. Hatta bir keresinde şaka amaçlı Hoseok Agust D'ye aşk ilanı edeceğini söylediğinde iyi bir dayak yemişti Seokjin'den.
Seokjin bizim gibi değildi ya da belli etmiyordu. Çoğunlukla kendi hakkında çok konuşmazdı. Hepimiz geçmişini bilirdik elbette. Annesinin babasını aldattığını ve babasının intahar ettiğini çok iyi şekilde biliyorduk. Ardından Samsung şirketi Seokjin'in üstüne kalmıştı ve abisi ile ilgilenmesi gerektiği için okulu kısa süre dondurduğunu da biliyoruz Seokjin'in.
Seokjin'in geçmişi hepimizin geçmişinden kötüydü. Annesi babasını aldatmış bir kadın, babası işkolik ve karısına bağlı bir adam. Seokjin çok kötü bir çocukluk geçirmişti fakat hiç bir zaman alkolü eğlence dışında içtiğini, sigara kullandığını ve madde aldığını görmemiştim. Seokjin yaşam zevki olan biriydi. Asla intahara kalkışmamıştı çünkü hiç bir yerinde kesik yoktu.
Hoseok için ise söyleyeceklerim daha iç açıcıydı. Annesi, babası ve ablası ile çok iyi vakit geçirirken ailesi ile konuşarak bizle zaman geçirmek istediğini söylemişti ve ailesi kabul etmişti. Bayan Jung evimize her hafta gelir, güzel yemekler yapar, kıyafetlerimizi -Seokjin ne kadar güzel yapsa da- yıkar ve ütülerdi, ardından bir kaç işe daha yapıp akşam film izleyerek eğlenirdik.
Bay Jung ise tam bir kafa adamdı; bizimle içer ve şarkı söyleyerek eğlenirdik. Bay Jung ne kadar iş adamı olsa da bize geldiklerinde tam bizim kafadan oluyorlardı. Beraber şarap içerken Hoseok şarabı üzerine dökmüştü ve Bay Jung Hoseok'un üstüne kendi kadehini de döküp ona şarap banyosu yaptırırdı. Hoseok sinir krizine girmesine ramak kaldığı zamanlar biz bu tatlı görüntü karşısında kahkahalarımızı atardık.
Jung Jiwoo, yani Hoseok'un ablası, tam bir eğlence kadınıydı. Bize her gelişinde yaklaşık on adet şarap, on adet viski, on adet bira ve on adet votka getirirdi. Kendisi güzellik merkezi olduğundan da bize yüz maskeleri gibi bakım ürünü getirir ve beraber yapardık. Hoseok maske yaptığında sürekli kahkaha attığı için maske bozulurdu ve Jiwoo'dan götüne tekme yerdi.
Taehyung'un ailesi var ve yok arasıydı. Taehyung'u sadece doğum günlerinde görmeye gelirlerdi ve 'iyi aile(?)' edasıyla oğullarının doğum günlerini kutlarlardı. Taehyung ise onlara asla yüz vermezdi, pasta kesip ve hediyelerini verdiklerinde Taehyung onları kovmaya çalışırdı. Biz her ne kadar elimizden geldiği kadar iyi davransak da onlar oğullarının ilgisini istiyorlardı ama Taehyung asla ilgi vermiyordu.
Taehyung küçüklüğünden beri asla ailesi ise anlaşamazdı. Hep bizim yanımıza gelir ve ailesinin ona sevgi göstermediği için ağlardı. Seokjin ona bize adını söylemediği şeyler yaşayacağından korktuğu için yaşından büyüklerle takılmaması gerektiğini söylerdi. Ona nedenini sorduğumuzda ağzını açmazdı. Ama Taehyung'u bu yönde hep uyarırdı. Ona kendinden büyüklere yaklaştırmazdı ve çoğunlukla bizim yaşımızla ilgilenmesine çalışırdı. Nedenini asla bize söylemiyordu ve bizde bir bildiği vardır diye üstelemiyorduk.
Sıra bana gelirsek. Ben Park Jimin'dim. Sade Park Jimin. Yetimhaneden kaçmış, yasa dışı yollarla kimlik alıp hayat sürdüren biriydim. Bu kadardı.
Seokjin bu yüzden bana çok kızmıştı, haklıydı da. Ama eğer yetimhaneden kaçmasaydım orada tacize, tecavüze ve istismara uğrardım. Bunu sadece Seokjin, Hoseok ve Taehyung biliyordu. Başka kimseye açmazdım. Açamazdım da.
Şu an ise yanımda yeni sakinleştirdiğimiz Taehyung vardı. Zar zor nefes alıyordu ve her seferinde gözünden bir damla yaş geliyordu.
Birden içeri ışık hızıyla- cidden ışık hızıyla- Jeon girince daha bakışlarım kapıdayken o Taehyung'un yanına çökmüştü. Arkadan koşarak -normal hızla- içeri girdiler ve nefes nefeselerdi.
