Namjoon
Ellerim heyecandan titrerken bir mesaj düştü telefonuma. Hızla ekranı açıp üstten biildirimi okudum.
*Birtanem: Biz vardık Joon. Seni seviyorum :)*
Ve tam o anda elim ayağım boşaldı. Ne yapacaktım bir fikrim yoktu. Ellerimi ve ayaklarımı hissetmiyordum. Kaslarım gevşemişti. Aklımda onu görsem yapmayı planladığım bir çok şey vardı ama şu an kalakaldım.
Şoför koltuğundaki Yoongi'nin beni dürtmesiyle kendime geldim hafiften. Başımı Yoongi'ye çevirdiğime bana cesaret verircesine bakıyordu. Sonra bakışlarıma konuk olan kişi Jeongguk'du. Gözlerindeki o şefkat ve hırsı bana yansıtıp beni gaza getirmeye çalışıyorlardı. Gaza gelirim gelmesine ama ne yapacaktım..?
Yoongi omzumu sıktı ve "Ne yapacağını biliyorsun kardeşim." dedi güven dolu sesle. Aklımdan bir şey geçiyordu ama yapmam doğru muydu bilmiyordum. Yaparsam ne olurdu bilmiyordum. Tam o anda Jeongguk "Hadi hyung! Aklından ne geçiyor ve kalbin ne diyor onları dinle! Bir kere mantıklı düşünmeye çalışmadan hareket et!" dediğinde işte tam o anda gaza gelmiştim.
Arabadan hızla çıktığımda Seokjin'in de eş zamanlı arabadan çıktığını gördüm. Ellerim ve ayaklarım titrerken Bana döndü. Ve işte zaman kavramı benim için şimdi durmuştu. Ne uzağımdaydı ne yakınımda. Üzerine beyaz bir tişört, altına ise acık mavi koy pantolon giymişti ve tişörtünü içine kıvırmıştı. Siyah saçlarına şekil vermekten de çekinmemişti. Açık teni ile yakışıklılığı ön plandaydı.
Aslında onla ne kadar tezattık. O renkliydi. Hayat doluydu, neşeliydi, mutluydu, cıvıl cıvıldı. Her zaman herkese iyi davranırdı. Hiç birine suçsuz yere ters baktığını görmedim. O merhamet hep gözlerindeydi. O masumluk hiç mi hiç üzerinden gitmemişti. Tanrım, bir insan bu kadar nasıl yakışıklı olabilirdi ki? Tüm gözler üzerindeydi! Şu an bil yanımızdan geçen bir kaç kişi ona bakmıştı hayran gözlerle. Ben ise daha farklıydım. Yakışıklıydım ama onun kadar değildim. Simsiyahtım. Kapkaraydım. O bir iyilik meleği kadar beyazken ben günah kadar karaydım. O gündüzse ben geceydim. O Ay'sa ben gecenin karanlığıydım. O parlıyordu. O benim ışığımdı. Her şeyimdi.
Bir kaç adım attım, o da benle aynı anda adımlarını attı anlaşmışız gibi. Sanki konuşup anlaşmıştık. O adımını atınca bende atıyordum. O nefes alında bende alıyordum. O gülünce bende gülüyordum. Kalbi atınca benimde kalbim atıyordu. Çok güzel bir histi. Bu aşık olmak mıydı emin değilim. Daha önce birkaç sevgilim olmuştu ama aşık değildim onlara. Fakat Seokjin... Adını söylemek bile mükemmeldi. Adını söylemek, adını hissetmek, adını bilmek, adını duymak ve adı ile ilgili her şey kalbimin hızını arttırıyordu. Onu gördüğüm an kalbim sanki ağzımda atıyordu. Cidden çok güzeldi. Her zerresi çok güzeldi.
Bakış açıma karışan arkadaşlarımı düşünmesem iyiydi. Çünkü Jimin'in getirdiği çiğdemleri çitleyerek bizi izliyorlardı. Tanrı'm, şu çocuklara akıl ver! İnsanlar deliye hasret ben akıllıya hasret... Ama onları umursamayacaktım.
Şu an umursadığım kişi Seokjin'di.
Ellerim tereddütle kaldırdım. Gözlerine bakarken "Ne istiyorsan yapabilirsin." dedi dirgin sesiyle. Ve o anda hızla ellerimi beline sarıp kendime çektim. Kaslı kollarımın ince belini sarması... Ne kadar uyumluydu. Ne kadar uyumluyduk. Başımı şefkatle boynuna götürüp burnumu boyun giritinsine gömdüm. Ellerini boynuma sardı ve başını omzuma dayadı. İşte şimdi birdik. Şimdi bizdik. Şimdi mutluydum ben, şimdi iyiydim. Uzun zaman sonra kendimi tamamlanmış hissediyordum. İçimdeki o boşluk kalkmış gibiydi. Göğsümdeki o ağırlık yok olmuştu. İçime derin bir nefes aldığımda kokusu burnuma doldu. Tanrı'm... Parfüm kokusunun yanında kokusunu çok iyi ayırt edebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'm Bad Boy | Namjin ✓
FanfictionBir olay yaşansa, gerçekler öğrenilse ve işler karışsa ne olur? Bir okulun iki zorba çetesi: Patronlar ve Şefler. Patronlar'ın başı Namjoon ve yandaşları Jungkook, Yoongi., Şefler'in başı Seokjin ve yandaşları Jimin, Hoseok ve Taehyung. Okulda olan...